26 Temmuz 2011 Salı

Beni hatırladınız mı?
Ben yarimbirocker diye blog hesabı alıp, kendi halinde yarım bıraktığı şeylerden bahseden bir blogcuydum. Her nasılsa, yarım bırakıntılarımı da yazmayı yarım bırakıp, serbest atış sürecime girdim. Aralarda durgun dönemler, saçmaladığım dönemler, depresif yazılar yazdığım dönemler gibi pek çok dönem yaşadık birlikte. Bazense, rakı mezelerinden, Bergman filmlerinden, gittiğim konserlerden bahsettim size.
Döndüm dolaştım, başa döndüm.
Yarım bıraktığımı farkettim yine bir çok şeyi. Ve yine yarım bırakma kararı aldım bir şeyi. Buna değecek inşallah. Hem kimseler sormasın istiyorum, hem de buradan ilan edercesine yazıyorum. Ama bilin ki, bu sefer bir tek kendim için yapmıyorum. Yok aslında, yine kendim için...
Yarım bırakma huyu olanlar ya da maymun iştahlılar bilirler ki bir işten hevesinin kaçması için, yarım bırakman için ufacık bir mazeret bile yeterlidir.

Herkes kendine iyi baksın. Ciddiyim, hava sıcaklıkları ve kısmi bir gündem takibi insan fizyoloji ve psikolojisine onulamaz zararlar bırakabiliyor.

Chuck Berry'den My ding a ling dinleyin dostlar. Çok alakasızdır konumla ama olsun.

10 Temmuz 2011 Pazar

I

Tuvaletimi yapıp, ellerimi yıkayıp,sandalyemdeki yerimi almam toplamda bir buçuk dakikamı almıştı. Televizyonun sesine takıldı kulağım, program veya dizi sesi değil, televizyonun sesi. Belki kınayacaksınız fakirliğimi ama yine de söyleyeyim; bu tüplü televizyonlarda, sesini kıssanız bile çıkan çirkin ve sinsi bir ses oluyor. Bilmem, sizin ince televizyonlarınızda da var mı. Güzel eşyalarınızı kıskandığımı sanmayın, sadece mutsuzum ve kontrolünü yitirdiğim aklım ara ara sizin şeridinizi ihlal ediyor. Günaha giriyorum, gözüm varmış gibi malınızda. Tövbe Allahım, inan ki kıskanmıyorum!

Ne geldiyse başıma kıskanmamaktan geldi. Kimsenin malına, sevdiğine yan gözle bakmamayı öğrendim ben ilk önce, kimseyi kıskanmamayı. Sen geldin, seni de kıskanmadım. Neşeni, güzelliğini, gülümsemeni kıskanmadım. Yanılmışım demek istemiyorum masumiyetin hakkındaki fikirlerim için. Sen masumsun, suçun yok. Ben suçluyum. Keşke suçlu olduğumun yarısı kadar da kıskanç olsaydım.

II

Sabah kalkmışız, daha doğrusu ben senden önce kalkıp kahvaltıyı hazırlamışım. Filmlerden öğrendiğim bütün romantizmi iyi niyetimle sunmuşum sana. Ne yapayım, budur ancak elimden gelen. Neyse işte, uyanıyorsun. Daha seni ağız tadıyla öpemeden cümlelerle açılıyor ağzın; "Ahmet yok mu?". O gün sabah işe gitmişti Ahmet, en yakın dostum. Maket gemiler yapardı küçükken, büyüdükçe hayalleri de küçüldü mü nedir, sigortacı oldu. Kazandığı paralarla tüm dostlarına, en çok da bana rakı sofraları kurmaya, kahkahalarıyla doldurduğu hikayelerini anlatmaya bayılırdı. Hiç unutmam bir keresinde, yirmi otuz kişiye mangal yapmıştı da, konuşmaktan ve konuşurken duman solumaktan bayılıp kalmıştı. Bu hikayeyi sana anlattığım gün, yine bir çilingir sofrasında, gözlerini kısıp ; "Ciğerlerin yüreğin kadar sağlam değilmiş Ahmet!" demiştin. Sonra da bana boşalan bardağını işaret etmiştin de fişek gibi kalkmıştım masadan. Mutfağa girdiğimde camdan huzurla baktım size, hayatımın en huzur anındaymışçasına; "Şanslıyım lan, sevdiklerim yanımda.".

Şu an sen yoksun, Ahmet desen belki de arkamda dikiliyor, beni izliyordur. Bir ara da onun ziyaretine gitmeli. En son gittiğimde pembe menekşeler -senin en sevdiğin çiçekler- vardı toprağında. Sen diktin onları oraya biliyorum. Kusuruma bakma, bir tanesini koparıp yanıma aldım, senin benden aldıklarına karşılık.

III

Hiç konuşkan olmadım ben, pek beceremem iki lafın başını bağlamayı. Okulda hiç sözlüye kaldırılmadım bu yüzden, vakit kaybına karşılık kanaat notlarını kullanmayı yeğleyen öğretmenlerim vardı. Bir defa hiç durmamacasına iki dakika kadar konuştum, şimdi o iki dakikanın pişmanlığını duyuyorum. Gelmeseydim keşke o gün evine.Belki tekrar gülümserdin bana, belki her hafta Ahmet'in mezarına birlikte gitmeyi bari kabul ederdin.

Hani izlettiğin bir film vardı ya siyah-beyaz eski bir film, Jules ve Jim. Hani şu iki yakın arkadaş ve bir kadını anlatan. Biliyor musun, nefret ediyorum o filmden.

Beni o filmdeki Jules yapmak istediğini Ahmet'in öldüğü gün anladım. Ama ben, o kavat dediğim herif kadar bile olamamışım, senin boylu boyunca uzandığın hayatımdan gitmene göz yummuşum. Seni öyle kıskanmamışım ki, gözümün önündeki gerçeği bırak kabullenmeyi , görmemişim bile.

Ah Ahmet'im biliyor musun hala kıskanmıyorum Leyla'yı senden, hala kinlenmiyorum sana ve ona. Ne farkın kaldı Jules'ten demeyin bana, o kıskanıyordu, kıskanmasa farkeder miydi sevdiği kadının dostuna bakışlarını, kıskanmasa kabullenecek bir şeyi olur muydu hiç?

Geç kaldım, lanet olsun hem de çok. "Olsun, ne olursa olsun... Gitme yanımdan Leyla, Ahmet'in anısı dolaşsın yanımızda ne yazar!" Duraksız konuştuğum iki dakikanın bir kaç saniyesi bunları zırvalayarak geçti. Bu sefer kısa konuşan sendin, parmağına batıp hayatını kabusa çeviren bir kıymık kadar kısa hem de."Burayı temizliğinle kirletme ve git, artık oyun bitti."

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Daha yenisi çıkana kadar en yeni kayıt

Günaydın
Güneş
Metrobüs(her zaman)
Saç
Lucky Strike
Böyle
Değil
An
Olmaya
Geldim
El
İlk
ler
Nerede
Bir
Yeni
Mesaj
İyi Geceler

3 Temmuz 2011 Pazar

Kafam her zamankinden daha az karışık ama hala karışık

Biliyorum duymak istedikleriniz bunlar değil,
Modemim bozuk, internete giremiyorum.
O yüzden blog da yazamıyorum.
Şimdi de internet buldum ama canım yazmak istemiyor.
Merak ediyorsanız söyleyeyim, ben iyiyim.

Klapaucius !;!;!; AMİNN!