30 Ekim 2010 Cumartesi

Gören de gönlüme ateş düşmüş sanıcak. bilmiyolar ki ben "umar ha umar" kısmındayım


Kendimde çok önemli bi eksiklik keşfettim; ben çok az aşk hikayesi biliyorum, çok az aşk filmi izlemişimdir, romantizm konusunda da tam bir cahilim. Kur yapma konusunda doğal ortamındaki bir maymundan farkım da olmayabilir. Araştırıp görmek lazım. Ama bunların hiç biri bi adam için saçma şeyler yapmıycağım anlamına gelmez.

Öğrenilmiş romantizm veya aşk konusunda çok zayıf olduğum için tamamen kendi içgüdülerim ve zihinsel süreçlerimle tepkiler verebilitem var bu tip şeylere. Savunun Battal Gazi.

28 Ekim 2010 Perşembe

cenap şahabettin bugün yaşasaydı böyle bir sembolist mi olurdu?

Islak insan kokuları doldurmuş otobüsleri.
Kırık şemsiyeler durağında inecek celal birsen'ler var çevrede.
Yağmurun sesine bakıp aşka attend yapanlar,
Nazgulleri gibiler hiç bahar yaşamamış.
Isınan hava genleşir, soğuyan hava büzültür bünyeyi
herkes winrar dosyası gibidir
buraya çıkart.

26 Ekim 2010 Salı

Evet kronik can sıkıntısı hastalığım tekrar nüksetti.
Neyse ki yarın çarşamba!
O kadar çaresizim ki, zaman öldürüyorum sadece.

19 Ekim 2010 Salı

hadi tatsızlaşalım

Eskiden son sözü söylemenin bir değeri vardı. " Burda son sözü ben söylerim..." diye gerinirdi herkes. Ama artık öyle bi hale geldi ki, hani şahane pazarda balon yarışı vardı kimde patlarsa kaybediyodu falan. O hesap, muhabbette son sözü kim söylerse o duruma düşüyo artık. Karşı taraf cevap vermeyerek ne kadar "cool" olduğunu ispatlıyor adeta.

özlerinde iyi insanlar.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Back in Black

Mental bi doygunluğa ulaştım hayatta, gerçekten her şey yolunda gibi geliyor. Sızlanmıyorum çünkü biliyorum "yaa amann bu insanlar da ne kadar mızmız.." diye söylenebilirsiniz.

Ama gerçekten de şu an düşündüm de, okuldan gelirken çektiğim yol dışında pek bir derdim yok. Pazar günü ilk kısa filmimi de çektim. Ama benim buna film diyesim yok, deneme çekimi diyelim sinema tarihinde çekilmiş bissürü filme ayıp etmeyelim.

Tiyatro kulübüne katılmaya karar vermiştim ama haftada 12 saat çalışması olunca ve o çalışmanın 4 saati cumartesi gününde olunca tiyatro sevdamı ertelemek zorunda kaldım. Şu okula iç dünyam bağlamında uyum sürecimi tamamlarsam, hikayeler yazmaya da başlıycam.

Artık daha olumlu yaklaşıyorum, acaba bıkarsam korkusu yüzünden hiç bir işe kalkışamaz olmuştum. Ama zamanın beni beklemediğini farkettim ve harekete geçmeye çalışıyorum.

ayrıca o kadar çok özlediğim insan var ki... mesela yarın bi işim yok ama hangi birini görsem diye karar veremeyip hiçbirini göremezsem çok üzülücem.

çok ciddi bi yazı olmuş, let's put a smile on that face. =)

16 Ekim 2010 Cumartesi

Artık buraları daha farklı

Sanırım yarın film çekicem. Aynı zaman da bir burs için yazılı mülakata da katılıcam. İki tane heyecanlandırıcı başlık ama nedense bir soğuk kanlılık çöktü üzerime.

11 Ekim 2010 Pazartesi

beyin

Beyin fırtınası yapmaktan uyuyamayan biri oldum. Düşünme düşünmee diye uyumaya çalışıyorum ama o kadar garip ki beynine söz geçmemesi. Hele ki spesifik birşeyi düşünmemeye çalışıyorsan, o düşünceden uzak durmana imkan yok...
Birisi bana yeni birşey söylesin düşünmemem için bari onu düşüneyim.

7 Ekim 2010 Perşembe

Evet, dün derse gidip yarısında döndüm ve bugünse hiç gitmedim. Sırf hasta olduğum için mi bilemem ama günlerce evden çıkmamak istiyorum. Çok güçsüz hissediyorum kendimi.

- Bir de hava sıcak mı soğuk mu? Bir terleyip, bir üşüdüğüm için anlayamıyorum.

3 Ekim 2010 Pazar

mhpnin 40. yıl kutlaması görseli




Yepisyeni ilgi alanım belki de sinema olabilir. Gerçekten. Çok iddialı değilim. Yüzlerce film izlemedim, hatta kült sayılacak filmleri bile çok çok sonraları izledim. Ama artık saçma sapan bahaneler üretip boş beleş hayat yaşamanın manasızlığını çok derin hissediyorum içimde. Her şeyden bi parmak alarak mutlu olamazsın, belki de biriyle doyasıya ilgilenmen gerekiyordur.
Böyle böyle şeyler işte. Elime geçen fırsatları değerlendiricem.

-Bu arada dün gece Scorpions konserine gittim. Mekan Küçükçiftlik Park'tı. Ve mekan tamamen rezaletti, ses sistemi çok kötüydü. İlginci seyircilerde bir heyecansızlık ki ne heyecansızlık. Adamlar deli gibi çaldı kimse gaza gelemedi. Ya da akrepler getiremedi bilemicem. İyi olan tek şey ve görebildiğim tek şey sahnenin üstündeki ekrandaki görüntülerdi. Ama her şeye rağmen coştuk eğlendik, eğlenmek zorundaydık. O kadar para verdik yani, eğlenceyi satın almış olmamız gerekiyodu. Haksızlık edemem adamlar çaldı yani, Klaus'un sesine de diyecek yok.