26 Aralık 2009 Cumartesi

zamansız

Bak şimdi biliyorum sıkıldın benim lise son ergen muhabbetlerimden ama... İşte konum tam da bunun üstüne. Yani dolaylı yoldan.
Sakallı üniverste 1 erkek modeli var mesela yada sagopacı lise 1 ler...
Orta yaş krizine giren 29 yıllıklar, ya da yaşlılığı kendine yediremeyip tikky takılan ihtiyarlar...
Belki hepsinin yanına tek tek gidip baksan, bi ayırıcı noktaları, özgün tavırları falan vardır. Ama burdan uzaktan hepsi sultanahmet'te küme küme gezen turist kafileleri gibi çok bütüncül ve birbirinin aynısı duruyorlar.
Bana bak mesela. Belki bi farklı tarafım, bi ayrıcalığım vardır ama.. İki adım geriye git, yazılarımın başlıklarına bak face'te profilimi aç şöyle bir bak... Ne kadar da sıradanım. Yok dert ettiğim için söylemiyorum bunları...
Sadece bazen gereksiz yere kendimi süpersonik, farklı, özgün bir insan sanıyorum.
Ama ben de bir çok yaşıtım gibi; dünyanın kendisinin etrafında döndüğünü, ailesinin çok sıkıcı olduğunu, ileride feci yüksek yerlere geleceğini, ha birde kendini çok farklı falan sanan katıksız bir liseliyim.
So shitt.. Ne kadar da mal mışım..
Sen de herkes gibiymişsin be Yarimbirocker...
( Allaam şu isme bak yarımbirocker, bi arkadaşımın dediği gibi 2. sınıf bir beyoğlu cafesi ismi gibi... eminim 3 yıl sonra başlasam bu ismi seçmezdim... Lanet olsun yine yüzeyselliğin doruklarındayım...:)

18 Aralık 2009 Cuma

zamanın ne kadar hızlı geçtiğini masadaki buz gibi çayı kafaya dikince anladım...

Saate bakınca akreple yelkovanı da göremedim, amansız kovalamacalarını bırakıp gitmişlerdi. Üzülmüşlerdi belkide bir isviçre saati'nin yelkovanı ve akrebi değillerdi,yada bir rolex'in.. Mehmet Ali Erbil bile teselli hediyesi olarak vermezdi o saati yalnız ve güzel ülkemin yalnız ve güzel halkına...

Ama olsundu, işlevi değil miydi önemli olan, bize böyle öğretilmemiş miydi?
Evet böyle öğretilmişti.

E onlarda kendi çaplarında tik olsun tak olsun akıp gidiyorlardı, Einstein'ın izafi bulduğu zamanın kucağında...
Neyse belki cumaya gitmişlerdir, gelirler bir kaç saate kimbilir...

Bende çayımı tazeliyim, makyajımı da tazelemek isterdim, çantamı da alıp masadan kalkıp onu öyle masada yalnız bırakmak isterdim. Tuvalette telefon konuşup geri dönmek de olabilir mesela...

İyisi mi yol yakınken dönmek en başa... zamanın ne kadar hızlı geçtiğini tokat gibi yüzüme çarpan çayımı inadına buz gibi içiyorum, eski anlardaki gibi.. o sıcacık dakikalarındaki gibi... Ah be, zaman ne çabuk geçiyor...

14 Aralık 2009 Pazartesi

keşke

Geçmişe dönüp, yaşayacak anılar arıyorum şu an...bulamıyorum
Biliyorum çok nankörüm. ama uzaklara dalıp düşleyecek hayallerim de yok
dört başı mahmur...
Hayal bile denemez dilediklerime..Gerçeğe benziyorlar.
Hayallerimden çok korkularım var...
Umudumu yitirmek mesela, her an kapılabileceğim bir dalga
Kıyısında geziyorum bıkkınlığın
Az kaldı bıkmama..
Hayata, insanlara, dünyaya dair şeyler bunlar.
Gözüme batmaya, rahatsız etmeye başladılar beni.
Bazen ölü biri geliyor gözümün önüne, diyorum ki özlemişim..
Ama yaşayanlardan da öyle çok özlediğim var ki..
Yanımdakilerden de öyle çok özlediğim var ki...

Gözlerim görmeseydi diyorum bazen, algılarım tutukluk yapsaydı..
Bende her şeye inat körükörüne bağlansaydım insanlara.
Bir hatalarıyla silip, bir doğrularıyla yaşatmasaydım onları...
Keşke beynim yerine sadece duygularımı dinleseydim...Daha kolay yaşardım eminim.

Bir de keşke değişmeseydim
Kendime olan saygımı yitirmeseydim
Bırakmasaydım bazı şeyleri geçmişte
ve keşke yapmasaydım bazılarını

Farkettim de eskiden "keşke" demezdim... Keşke hala demeseydim...

6 Aralık 2009 Pazar

second secretary. ;)



nereye gitsem, sağa dönsem sola dönsem
bi klişe muhabbeti, yok klişe espriler, klişe tepkiler, klişe yemek mönüleri, klişe sevgililer günü, klişe anne-oğul diyalogları...

bu ne ya.Bende bunlara bir yenisini ekliyerek sizleri klişeciler kervanına katıyorum...

klişe muhabbeti yapmak da artık bir KLİŞE...

bu da BİR yerde klişe muhabbeti oldu.

Yoksa bu bir paradoks mu?

O zaman ben gidiyim...