26 Aralık 2009 Cumartesi

zamansız

Bak şimdi biliyorum sıkıldın benim lise son ergen muhabbetlerimden ama... İşte konum tam da bunun üstüne. Yani dolaylı yoldan.
Sakallı üniverste 1 erkek modeli var mesela yada sagopacı lise 1 ler...
Orta yaş krizine giren 29 yıllıklar, ya da yaşlılığı kendine yediremeyip tikky takılan ihtiyarlar...
Belki hepsinin yanına tek tek gidip baksan, bi ayırıcı noktaları, özgün tavırları falan vardır. Ama burdan uzaktan hepsi sultanahmet'te küme küme gezen turist kafileleri gibi çok bütüncül ve birbirinin aynısı duruyorlar.
Bana bak mesela. Belki bi farklı tarafım, bi ayrıcalığım vardır ama.. İki adım geriye git, yazılarımın başlıklarına bak face'te profilimi aç şöyle bir bak... Ne kadar da sıradanım. Yok dert ettiğim için söylemiyorum bunları...
Sadece bazen gereksiz yere kendimi süpersonik, farklı, özgün bir insan sanıyorum.
Ama ben de bir çok yaşıtım gibi; dünyanın kendisinin etrafında döndüğünü, ailesinin çok sıkıcı olduğunu, ileride feci yüksek yerlere geleceğini, ha birde kendini çok farklı falan sanan katıksız bir liseliyim.
So shitt.. Ne kadar da mal mışım..
Sen de herkes gibiymişsin be Yarimbirocker...
( Allaam şu isme bak yarımbirocker, bi arkadaşımın dediği gibi 2. sınıf bir beyoğlu cafesi ismi gibi... eminim 3 yıl sonra başlasam bu ismi seçmezdim... Lanet olsun yine yüzeyselliğin doruklarındayım...:)

18 Aralık 2009 Cuma

zamanın ne kadar hızlı geçtiğini masadaki buz gibi çayı kafaya dikince anladım...

Saate bakınca akreple yelkovanı da göremedim, amansız kovalamacalarını bırakıp gitmişlerdi. Üzülmüşlerdi belkide bir isviçre saati'nin yelkovanı ve akrebi değillerdi,yada bir rolex'in.. Mehmet Ali Erbil bile teselli hediyesi olarak vermezdi o saati yalnız ve güzel ülkemin yalnız ve güzel halkına...

Ama olsundu, işlevi değil miydi önemli olan, bize böyle öğretilmemiş miydi?
Evet böyle öğretilmişti.

E onlarda kendi çaplarında tik olsun tak olsun akıp gidiyorlardı, Einstein'ın izafi bulduğu zamanın kucağında...
Neyse belki cumaya gitmişlerdir, gelirler bir kaç saate kimbilir...

Bende çayımı tazeliyim, makyajımı da tazelemek isterdim, çantamı da alıp masadan kalkıp onu öyle masada yalnız bırakmak isterdim. Tuvalette telefon konuşup geri dönmek de olabilir mesela...

İyisi mi yol yakınken dönmek en başa... zamanın ne kadar hızlı geçtiğini tokat gibi yüzüme çarpan çayımı inadına buz gibi içiyorum, eski anlardaki gibi.. o sıcacık dakikalarındaki gibi... Ah be, zaman ne çabuk geçiyor...

14 Aralık 2009 Pazartesi

keşke

Geçmişe dönüp, yaşayacak anılar arıyorum şu an...bulamıyorum
Biliyorum çok nankörüm. ama uzaklara dalıp düşleyecek hayallerim de yok
dört başı mahmur...
Hayal bile denemez dilediklerime..Gerçeğe benziyorlar.
Hayallerimden çok korkularım var...
Umudumu yitirmek mesela, her an kapılabileceğim bir dalga
Kıyısında geziyorum bıkkınlığın
Az kaldı bıkmama..
Hayata, insanlara, dünyaya dair şeyler bunlar.
Gözüme batmaya, rahatsız etmeye başladılar beni.
Bazen ölü biri geliyor gözümün önüne, diyorum ki özlemişim..
Ama yaşayanlardan da öyle çok özlediğim var ki..
Yanımdakilerden de öyle çok özlediğim var ki...

Gözlerim görmeseydi diyorum bazen, algılarım tutukluk yapsaydı..
Bende her şeye inat körükörüne bağlansaydım insanlara.
Bir hatalarıyla silip, bir doğrularıyla yaşatmasaydım onları...
Keşke beynim yerine sadece duygularımı dinleseydim...Daha kolay yaşardım eminim.

Bir de keşke değişmeseydim
Kendime olan saygımı yitirmeseydim
Bırakmasaydım bazı şeyleri geçmişte
ve keşke yapmasaydım bazılarını

Farkettim de eskiden "keşke" demezdim... Keşke hala demeseydim...

6 Aralık 2009 Pazar

second secretary. ;)



nereye gitsem, sağa dönsem sola dönsem
bi klişe muhabbeti, yok klişe espriler, klişe tepkiler, klişe yemek mönüleri, klişe sevgililer günü, klişe anne-oğul diyalogları...

bu ne ya.Bende bunlara bir yenisini ekliyerek sizleri klişeciler kervanına katıyorum...

klişe muhabbeti yapmak da artık bir KLİŞE...

bu da BİR yerde klişe muhabbeti oldu.

Yoksa bu bir paradoks mu?

O zaman ben gidiyim...

23 Kasım 2009 Pazartesi

sanRı

insanların birbirlerini sevmemesine etken nedir?
yada zamanında değerini anlayamamış olmasına
yada ne bileyim cevap ver neden anlamaz bi insan bi insanı
46 kromozom ,2 kol ,2 bacak,birer cinsel uzuv, gövde, kalp, 2göz, vsaire, vesaire
ama bi o kadar farklıyız ki

Hatta çinliler bile farklı birbirinden
artık Saat satan zenciyle, morgan freeman ı da ayırt edebiliyorum.

Ben anlamam, farklıyız arkadaş.
Kimse kimsenin ne dediğini anlamıyor, acaba ne cevap versem diye düşünüyo çünkü

Benim türkçem farklı türkçe senin ki farklı...
Ural altay. Altay kolu
Bu kadar basit değil işte hayat.
Benim lehçem farklı lehçe, seninki farklı
Anlayamazsın işte, okusan da anlayamazsın...
En önemli benim bu dünyada işte, en üstün benim

Boşa cevap da verme, s.klemiyorum seni...

18 Kasım 2009 Çarşamba

ya aslnda şirinler beyazmış donları maviymiş. grafikçi adam yanlış boyamış ilk bölümde sonra beğenilince kalmış öyle

13 Kasım 2009 Cuma

Time the beginning// Megadeth

Bir şarkı bu kadar mı güzel olur...

Time taking time, it's taken mine
Scenes of my life seem so unkind
Time chasing time creeps up behind
I can't run forever, and time waits for no one

Şarkının tamamında sözler ve müzik öyle bütünleşmiş ki... dinlemeye kıyamıyorum resmen. Bıkar mıyım diye korkuyorum...

I CAN'T GET ANY YOUNGER, TIME HAS BRUTAL HUNGER!!!!!

5 Kasım 2009 Perşembe

Remember,remember The Fifth Of November!

Adrionos, yaşadığı şehire huzurun gelmesi için, suçlunun suçsuzun belli olması için çözüm yolları düşünüyordu. En sonunda şu fikri uygulamaya koymaya karar verdi: Toplumca güvenilen bir kişinin/kişilerin başlığında toplumdaki karışıklıklara, kavgalara yani kısacası davalara bir çözüm yolu aranması.Böylece Suçlulara ceza verilecek, böylece toplumsal düzen sağlanacaktı...
Bu fikrini Kral'la paylaştı. Kral'da bu fikri destekledi. Ama istediği tek bir şart vardı, kurulacak mahkemeye Kral'ın onay verdiği kişiler atanacaktı. Bir kaç hafta geçmeden mahkeme kuruldu ve sistem düzenli bir şekilde ilerlemeye başladı. Halk ve yönetici kesim kısacası herkes durumdan memnundu.
Bir gün Kral'ın ölmesiyle yerine geçen yeni Kral Kanavel, mahkemelerdeki hakimleri değiştirmeye karar verdi. Adrionos, Kanavel ile konuşup fikrini değiştirmeye çalıştı ama başaramadı. Bir kaç gün içinde kendi onayını alan hakimleri atadı.
O günden sonra Kral'a en ufak söz söyleyen kendini zindanda, çıkarları Kral'la kesişen herkes de kendini idam sehpasında buldu. İnsanlar bu ortam içinde ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Ayaklanmak isteyenler de elleri boş dönüyor. Dönebiliyorsa yine iyi canından oluyordu...
Kısacası mahkemeler şehre önce demokrasiyi sonra ise tiranlığı getirmişti...
Kısacası Adrionos şehre önce demokrasiyi sağlamış sonrada istemeden tiranlığa sebep olmuştu... Bu Adrionos'un kötülüğünün sonucu değildi... Yaşayan,yaşamış ve yaşayacak olan tüm insanlar; yani "insanlık" kötü yüzünü göstermişti.
İşte o günden beri tüm zorba kavram ve olaylar, Adrionos'un iyi niyetle yaptığı bu eylem gibi ,tüm insanlığın kirli yüzünün yansıdığı bir perdeydi...

1 Kasım 2009 Pazar

Su katılmamış

Hepimiz |Z|<4 karmaşık sayılarının
düzlemdeki görüntüsü gibi

yani o çember gibi, kendimiz merkezinde olmak üzere bir çembere sahibiz.

Şimdi çember member dedim diye cıvımayın hemen...

İşte kendi sınırlarımız var,

ve bu sınırlarımızın uyuşmadığı olayları ve insanları tanımlamakta öylesine zorlanıyoruz ki

Hatta hiç kasmıyoruz, yaftalıyoruz ışık hızında...

Ve bende sizleri yaftalıyorum hiç düşünmeden...

Yaftacı..

Hepiniz kategorize etme meraklısı, bendenfarklıtükaka cı, yaftacılarsınız...

Bende sizin önde gideniniz, bayrak sallayanınızım...

Bu da böyle biline...



29 Ekim 2009 Perşembe

.;?

Bu sabah güne, hayata karşı onulmaz bir nefretle uyandım.. ama ne olduysa yeni günün 10. saatleri falandı ki birden garip bir mutluluk ve huzurla doldum... (Evet bir tatil günü için fazlasıyla erken uyandım bugün.)
-Ve bugün yine çikolata yememeye dair söz verdim kendime, hatta bir kaç dakikalığına bu ambargoyu tüm tatlılara uygulamak gibi bir düşünceye kapıldım ama tabi pratikte gerçekleşemeyeceğini fazla süre geçmeden idrak ettim. İlk sözümüyse bir kaç saat devam ettirdim ama abimin benim için aldığı Crunch'la çikolata orucumu bozdum...
-So, anlayacağın hala çocuğum... Tutamayacağım sözler veriyorum kendime...
-ve nedendir bilinmez, sanki her gün yaptığım birşeyi yapıyormuşçasına, bugün olanları geldim buraya yazdım... Nerden çıktı şimdi bu?!!

*in the eye of the tornado,blow me away*

26 Ekim 2009 Pazartesi



Sonsuzdan 1 çıkarsak azalmaz

1 eklesek de artmaz...Çabalarımız hep çöpe

*******************

Sonsuz demişken ;

ona

Nokta da koyanı görmedik ,virgül de

Bir tek

!! ünleme önlemi yok...

!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

*******************

Sonsuz diye bir şey yok diyenleriniz

bana sonunu gösterin

Sonu olanın başı da var "sa",

Başını gösterin bana

İnanırım...


( Sanatsal içerik: Mevzumuzla Bir hayli alakasız olsa da ..=> Corpse Bride.)


22 Ekim 2009 Perşembe

18. yılıma girdim, ne çabuk geçmiş di mi? Sanki daha dün velettim... Hadı bugünlük de bu kadar, bu işte. Hepsi buydu... Doğum günüm yani... Kimsenin takmıyormuş gibi yapıp, içinin içini yediği gün... Bu arada pek de iç açıcı bir gün değil... Bi halsizlik var ki sorma... gitsin....

5 Ekim 2009 Pazartesi

tomas

Ne toplumsal varlıklarız vesselam... E yüzyıllardır Thomas Hobbes sağolsun, Toplum Sözleşmesinin sözleşmeli işçileri sayılırız... Ama işi biraz zıvanadan çıkardık sanki... Sadece toplumsallaşmadık.... Bu arada yaklaştık, koklaştık, cıvıklaştık... vıcık vıcık olduk... Başta toplumsallaşmak uyumu sağlarken , şimdi kendi aramızdaki senkronu doğaya uyduramaz olduk...

Yani. Demem o ki... Doğamıza aykırı bi ton kural ürettik sanki...
Biskrem'i önce sol eline alıp Bis kısmı yere gelecek şekilde tuttuktan sonra, kırmızı şeritli bölgeden koparıp, Koparılan bölgede kalan bisküviyi yedikten sonra paketin devamına geçmek.... Bu ritüel mesela. Bunu bozan kaç kişi var... Bunu böyle yapmayan kaç kişi kaldı ki!!

Yakında her eylemin, yapılış ayrıntıları bir antoloji haline getirilip, yayınlanacak ve hepimiz öyle yapacağız o işleri...( Bu fikir Oğuz Atay'dan)

-Bak sinir yaptım yine... Devam edicektim ama yok sinirlendim bi kere... Bu kadar.. bitti!

Filim

-Gündemi hafif geriden takip eden bir insan olarak The Wrestler'ı izledim geçen... Güzel film olmuş.. EE zaten Aronofsky, bide Mickey Rourke'un Ajda Pekkan'ı kıskandıracak, zamana meydan okuyan vücudu.... filmi izlemek için yeterli mazeretler...

-Yaşayan bir vücut olarak ben , şu günlerde yoğunum. Tek derdimiz, net-boş-yanlış olmuş... Haydi bakalım hayırlısı..

-Ne yani yalan mı atiyim? Çalışıyorum işte...

-Şunu farkettim kendi çapımda bir yazı yeteneğim, okunası bir yanım vardı.... Tüm bunlardan rafine olmuşum... Ama söz yazıcam... Hatta Kaydı Yayınla 'ya bastıktan hemen sonra... Yeni kayıt bile yazabilirim...

26 Eylül 2009 Cumartesi

Evet-Evet-Evet


Alp Er Tunga öldü mü ? Issız Acun(?) kaldı mı? Ödlek öcün aldı mı?

Bugüne kadar yüzlerce soruya cevap verdik... Nasılları, niçinleri, muları, mileri ve bilimum soru öbeklerini arsızca kullandık...Cevaplarını da verdik...


Ama şu Alp Er Tunga destanındaki sorulara kayıtsız kaldık....

"Alper tanga giydi mi ... ahıhıhahahhahhhğğghhhhh" diye yarılırcasına gülmekten öteye gitmedi bu destana olan ilgimiz...

Peki ayıp etmedik mi?

*****Alp Er' i ne çok sevmişiz meğer... Öldü bile diyememişiz...

Bence bunun psiko-sosyolojik bir açıklaması var. Korkmayın.... Alp Er Tunga ölmedi....Kalbimizde yaşıyor... Hatta uygarlık savaşında bayrağı bile taşıyor....

(bu şarkıyı da hatırlamış olmanız dileğiyle noktalıyorum... Evet hepsi bu kadar...)

25 Eylül 2009 Cuma

Bu da nesi...

Öldü...Başında onun son nefesini bekleyenlere son bakışını atarak... Buruşmuş yüzüne bir damla dahi düşemedi... Ruhu önden gitmiş, vücudu ona yetişmeye çalıştı sanki...
Yalnızdı, yaklaşık 40 senedir...Öncesinde de neydi ki hayat onun için... Ölen badem gözlüdür elbet... Çok hatalar yaptı... Dillendirmek manasız...
Bir gözlü evinde...Bir çok göz gördü bir ara...İsimleri vardı,cismini gören yok...Artık bir hiç...Sözlerim biter... Perde kapanır... Bazıları acelecidir... Son replikte toplanır...

24 Eylül 2009 Perşembe

Problem

İnternetten,bilgisayardan ve bilimum teknolojik mevzulardan anlamayan biri olarak... Değişen DNS ayarlarıyla, haddimden fazla haşır neşir oldum.. Ama yok giremiyorum hala siteye... Böyle ktunnel sağolsun bi ulaştım şu "yeni kayıt" kısmına... Lakin aklıma gelen tüm fikirler, sanki şu beyaz sayfayı görünce yok oldu.
Hani çok önemsediğin bir an gelir ama elin ayağına dolanır, hiçbir şey yapamazsın ya. Heh, aynen o hesap...
Neyse sizlere gündemde öne çıkan başlıklardan bahsedebilirim mesela..
*Bugün ilk ve orta dereceli okullar için 2009-2010 eğitim öğretim yılının başlangıç günü... Sanki perşembe pek uygun değil gibi, bu tip başlangıçlar için...
*Gündem deyince Cem'den bahsetmemek olmaz.. O artık milli katilimiz.
*Bir de; ben bir hastayım sorma gitsin... Okula da gitmedim bugün. Ciddiyim yani. Hastayım.

Olmadı. olmadı... Kendime hiç yakıştıramadım, hayallerim, güzel fikirlerim, yazacak cümlelerim vardı. Neyse bunu saymam, bi daha bekliyorum...

17 Eylül 2009 Perşembe


Dünya dönüyordA biz duruyor muyuz sanki?

Otobüs gibi düşün, o gidince bizde gitmiş sayılmıyor muyuz? Hatta Almanlar yenildi diye bizde yenik sayılmadık mı?(kendimden iğrenme sebebim, klişelere olan sevgim)


Yani demek istediğim şu; Canımız sıkılınca, "of eve kapandım", "Hiç gezemiyorum" zart-ül zurt saçmalıyoruz. Halbu ki aslında kah Güneşe, kah Ay'a dönüyor, yörüngemiz el verdiğince tavaf etmiyor muyuz sevimli güneş sistemimizde....?

(Anlaşıldığı üzre bugün derslerden coğrafya)

13 Eylül 2009 Pazar

Dünya-

Gerçeklerden kaçtık demişti umarsızca ;
kimse bizi tutamaz artıkkk..
Haykırdı sandı. Aslında susmuştu tüm gürültüsüyle...
Kenetlenen ağzı kadar hür olmak istedi birden...
Gördüklerini söyleyememe özgürlüğü...

Farkına vardı ki göz değildi göz çukurlarındaki
Dünyanın ta kendisiydi,
Dünayaya bakan dünyalara sahipti.
Ege nasıl bakıyorsa Akdeniz'e,
Süveyş nasıl kucakladıysa Kızıldeniz'i
Öyleydi..

Sevdiği bir tek varlık vardı dünyanın
Ve hep ona bakıyordu...
Aynasını kırdı,
birçok dünya vardı artık..
Ne kadar çok "o" varsa...

13 Eylül 09'

Pazar

Hicri: 24 Ramazan 1430

Rumi:31 Ağustos 1425


İmsak: 4:51

Öğle: 13:11

İkindi: 16:44

Akşam:19:27

Yatsı:20:56


Bugün doğan çocuklara isimler:

Kız: Aslı

Erkek : İstemi Yabgu

7 Eylül 2009 Pazartesi



Hayatlarımıza edilen müdahalelerden kurtuluruz belki sanıp kendimizi kendimizden bile tecrit edip, kapatmıştık hücreye... Ama hücrelerimiz bile alışmıştı bu kargaşaya, bu antisistematik sisteme... Mitokondriler oksijenin yanında yargısız infazları üretir.... Kromoplastlar kırmızı renkten çok karalamaları, gri bulutları tercih eder oldu.... Lizozomun salgıladığı yegane şey de önyargılar tabi..


Böyle bir durumda melankolilerimizi kısa kesmekten başka çaremiz yoktu ve bizde geri döndük..






5 Eylül 2009 Cumartesi


bir insan düşün;

2 ile topla 3 ile çarp 5 çıkar...

Sonra o insan sabah dershanesine giderken çantasını açık unutsun... Dershanenin kapısına gelince farketsin.Yine İstanbul halkına sabah sabah neşe kaynağı olmuşumdur, belkide bana acımışlardır... Kim bilir kaç kişi gördü leann.. Diye düşünsün dursun tüm gün...

Ardından koca günü bitirip evine dönecek olsun, çıksın dersanesinden yürümeye başlasın..... Bayaa bi yürüdükten sonra sadece beyaz tişörtünü hatırladığı bir çocuk, karşısından gelirken yüzüne bakarak birşeyler söylesin... Çocuğun tam ne dediğini anlamlandıramadığı milisaniyeler içinde, yine kim ne laf attı diye düşünürken... Çocuğun aslında " Çantan açık" dediğini idrak etsin.. Çantasına dönsün , ve yine o sabah ki manzara....


Bu ne yazgı ya rabbim..

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Gerçeklerdendebahset


Gerçekten insanları anlamak anlaşmak veya sadece olaysız yaşamak bu kadar mı zor?... Birbirimizi madem anlamıyoruz neden kasıyoruz ki beraber yaşayalım, birbirimize muhtacız ayaklarında.. Doğada kalsam heralde çıplak kalmayacak kadar giyinir, ölmeyecek kadar karnımı doyurur, günümü geçirecek kadarda uğraşı bulurum kendime... Çoluk çocuk mevzuuna gelincede, ona eyvallah onda lazım bi 2. şahıs. Onu da halleder, öyle büyütür çocuğu salarım ormana... Ne rahat lan


bu ne anasını sateyim. Toplumsal bir varlığız ayağına cümbür cemaat yaşıyoruz da... Nerde çokluk orda bokluk ....bunu unutuyoruz..


Hep güzel yazı yazma hevesiyle işe başlayıp, mal gibi yazıp noktalıyorum.. Kendimlede çelişiyorum... Siktir git doğaya diyeniniz olacaktır ama... Of be işte demesi kolay...


29 Ağustos 2009 Cumartesi

o

İzin ver Selim biraz,Hegel,Fichte diyelim,
Felsefeyle ilişkin bir de ekmek yiyelim.
"Böyle buyurdu Kargı,thus spake King Solomon
Yerindedir bu yargı,evet haklı Platon,
Felsefeyi seviniz,fakat koparmayınız.
Demekle özetliyor:bu dünyada yalnızız.
Özür dilerim senden bu sütunda açıkça,
Çocukluk günlerine kapılmışım çocukça.

Kelimenin anlamı:sevmek demek Yunanca.
Filo. Sofya'yı sevmek oluyor Filosofya.
Hatırlarsın pasajda Lefter'in meyhanesi,
Servis yapar, şarkı söyler; biraz kısıktı sesi.
"O Sofya mu, Sofya mu. Sensiz içmek olur mu?
"Kır saçlı laternacı biraz mahzun dururdu.
'İn vino veritas.'Ders sofistlerden Duzikos,
Tarih felsefesinde,'Armoniko Muzikos...'


(tutunamayanların bir kısmısı tam sayfayı hatırlayamadım,meali: alıntı yani)

26 Ağustos 2009 Çarşamba

MiM

1. Neden blog yazarsınız?
Zaten kendi çapımda yazardım, ufaklıktan beri.. E birde kolaylığı var tabi... Paylaşım, içdöküm falan..filan
2. Son zamanlarda vakit ayıramadığınız bir uğraş?
HERŞEY.. uzanıp boş boş hayallere dalmak, gezmek, sinemaya gitmek, arkadaşlarla takılmak, ve en önemlisi sanırım kitap okumak ..:( Malumunuz sınav yılım.
3. Şu anda imkanınız olsa gerçekleştireceğiniz hayaliniz?
Tutunmadan yaşamak...:( (i have to do these things)
4. Hayatınızda iyi ki yapmışım dediğiniz 3 şey?
Tüm hatalarım.. tüm hatalarım ve tüm hatalarım..Aynam onlar benim.

5. Mutfakta en sevdiğiniz uğraş nedir?
Elbetteki salata yapmak, malzemeleri doğramak falan..
6. En sevdiğiniz üç yemek?
Hepsini sevıyorum aslında hangisi en çok mmm...

karnıyarık

sarma

mantı
7. Giyim konusunda abarttığınız eşya?
hiçbir şeyi abartmam, ama hiçbirşeyi abartmamayı abartırım...ne bileyim abartmam pek.. hep aynı aksesuarları kullanırım, o kadar..
8. Çocuklarınıza nasıl hitap edersiniz?

babilinasmabahçelerindenbiledahagüzelbahçelerdengelenüzümlerim benim. diye seslenmem mesela.. İsimleri yeter...
9. Sizi anlatan bir resim?

ne alaka be coni.

brad fetişizmi yapmak maksadıyla koymadım.. yanlış anlaşılmamak dileğüyle.. derin duygular besliyorum bana karşı...

--tabi benimde bu mim dalgasını kitlelere aktarmam gerekiyor. ama ben aktarmamayı tercih ediyorum... sebebide üşeniyorum... listemdede buna üşenmeyecek ve bu mimi almamış kimsede kalmadı tabi... Ama beni mimleyen bnymn e teşekkürü borç bilerek ona sevgilerimi gönderiyorum... sağol güzel insan...

23 Ağustos 2009 Pazar

Korkacak 1 şey yok...

mutsuzolmayabilevaktinyoksabirilerinidoyasıyagörmekdeğil
özlemeyibilebeceremiyorsan,
yeniinsanlar tanımakisteyiphepsinielinintersiyleitiyorsan..
Neduruyorsunhelvayapsana.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

SaçmalamalamalamalamalamçaS

özlemek garip bir olay, yeri gelir müzik dinlemeyi, yeri gelir mantıyı, yeri gelir çocukluğunu, yeri gelir bisiklete binmeyi özlersin.. Ama bir insan küçükken hasta olduğu günleri özler mi? özler...

Çünkü biliyoruz ki bu insan denilen varlığın beyninde bir sürü nöronlar, psişik bağlar falan var. yani orda Psikosomatik mevzular dönebiliyor. Bilinç var bilinçaltı var Freud var mesela. Deli adam. İşte heh konuya geldim. Bi insan neden hasta olmayı özler. E çünkü herkes senle ilgilenir, istediğin yemek pişer, şuruplar ve haplar dışında hayatının en gözde günündesindir. Her ne kadar kafanı yataktan kaldıramasanda, insan p.çinin en umrunda olan şey ilgi görmek, ilgi odağı olmak olunca...

İşte böyle birşey....


Kısacası özledim..özendim de.. Ajda Pekkan'a mesela o ne ya.. bacaklar falan

16 Ağustos 2009 Pazar

onesones

Mecbur olduğum şeyler var hayatımda her insanınkinde olduğu gibi.... Mesala bir takım sınavlara girmek, odamı toplamak zart ül zurt. uzatmak, saçmalamak ve asıl söylemek istediğimi unutmak yada etkisini azaltmak istemiyore...

Malum, daha annesinin karnında olan LYS-YGS bebeklere merhaba demek zorundayız. Ben ve akranlarım... Dersane de yarın başlıyor. Şu an çok çalışıp, uslu bir çocuk olacağımı düşünerek bu yazıyı yazıyorum... Yani bilgisayar başına geçmeyeceğimi düşünerek.. Tabi arada geçerim ama toplum psikolojisi işte, girmemeliyim girmemeliyim höööbööö... Ama tabikide kıvamında olecak şekilde girerim. görürüm sizleri


Ama geçti artık o tatilin, kıçında pireler estirten ambiyansı... Vakit dersane vaktidir.. Vakit çalışma vaktidir.... ( Elimizden geldiğince)

küçükleri gözlerinden, büyükleri ellerinden öper, bu vıcık vıcık üslup fukarası yazıyı yazdığım içinde kendimi affetmemeye andiçerim...

13 Ağustos 2009 Perşembe

Fabrikasyon

herşeyle ilgili yarım yamalak bilgisi olan. hiç bir şeyi tam anlamıyla bilmeyen, anlatamayan ve anlamayan bir insanım.. Her konuda diyecek bir laf bulabilirim. Ama çoğuda saçma sapan boş laflar elbetteki... Söyleyecek söz bulamamaktansa, saçmalamayı ve her yolu denemeyi göze alırım. hiç olmadı, hadi ya haklısın... derim...hmm derim.. yaa derim... hadi öptüm bye. derim...

nasılsın deseler...ii. derim.. tam bir klişeyim..
ve diğer klişelerden nefret ederim..

İlerde akıbetim ne olacak bilemiyorum.. Diğerleri nasıl olmuşsa, bende onlar gibi olacağım... Farkımı farketmeniz oldukça zor olduğu için, farketmez.. Kime baksanız, ben mişim gibi takılabilir.. Ona halimi hatrımı sorabilirsiniz... Nasıl olsa hep "iyi" olacağım..Naber diyene hep iyi diyeceğim... dimi?

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Dandanakan...


Geçen gün otobüse bindim... 2 defa ölüm tehlikesi atlattım... Şöför çok haşindi... İndim... Bi çocuk daha indi aynı durakta... 20li yaşlarda.... hemen otobüsün arka tarafına doğru yürüdük... plakaya baktık... telefonlarımıza kaydettik... her bilinçli türk evladı yapardı.... ama biliyorum... oda hiçbiyeri aramadı... bende.... 34 su 492....

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Bro


Hayatta bazen asla unutamayacağın günler vardır. Tek bir fotoğraf karesi gibi hatırlasanda, boşlukları kendın doldurmayı bilir o güne geri dönersin ya.... Bugün işte o günlerimden biri...

:(

Bu durumda tabi adam akıllı düşünüp yazıda yazamıyorum ,,mazeretimde var... Her ne kadar bi tarafınızda olmesada..

9 Ağustos 2009 Pazar

Mdr

Hayatta kimse için mutluluk yok ki. acı çekmeye gelmişiz sanki, bir günüm iyi geçse diğer 3 gün ah-vah la, biçimsiz bir suratla geçmekte . Şiş gözlerim ve kırmızı burnuma bakılırsa bu hayat işkenceden başka bir şey ifade etmiyor benim için. Dünyadaki en büyük dertlerin başımda olmadığını, hayatımında en kötü hayat olmadığını biliyorum. ama her daim ruhumu kıstıracak bir derdim olacağını, bir gün mutluysam bedelini diğer günler ödeyeceğimi ve ancak ölünce huzurla bir nefes alabileceğimi biliyorum...

Mutlu yüzlerle görmeye alıştığım insanlara da artık sadece acıyorum. O maskeleri takmak epeyce zor olmalı. Size söylüyorum:
Farkında değil misiniz; dünyanın boktanlığının ve dönen oyunların?

7 Ağustos 2009 Cuma

Bir ben var benden içeri


When i was a little child? Old Mc.Donalds has a farm iyaiyya oooo..


Neyse işte ben küçükken... Uyursam olan biten olayları göremeyeceğimi, onlara tanıklık edemeyeceğimi düşünerek(küçükken tam da böyle afilli bi eylemi düşündüğümü sanmam) çok geç yatardım.. Evde hele misafir falan varsa, hepsini yatırır..kaçıracak olay olmaması için en geç yatardım..



Ne salak mışım? Ne olabilir ki? Neyi kaçırıcam? Sanki macera dolu, survivor esanslı bi hayat anasını sateyim...


Şimdide hayatı tamamen kaçırmak ve ıskalamak konusunda ihtisas yapmak istiyorum. Hala salağım... Daha tedavisi bulunmadı.


Sanatsal içerik: Judo(dövüş sanatı hesabı)

Dolmak yada dolmamak işte tüm mesele bu

6 Ağustos 2009 Perşembe

Sonsuz Saçmalık

…nunu verdi kendisini oradan aramamı istiyor… seks hayatım hakkındada sorular sordu. Doğrusunu söylemek gerekirse, bende ona istediği cevapları vermedim. Gerçekten istemediğim için mi yoksa kendıme dahi itiraf edemedığım için mi bilmem.. bana telefonunu verdi, kendisini oradan aramamı istiyor.
“Alo” …dkfj…..”Gerçekten çok tuhaf çünkü bende dün gece senı gördum.” Evet gerçekten görmüştüm, bu sefer dürüsttüm.Gür kıvırcık saçları, çıkık elmacık kemikleri ve sanki gözerının yorgunlunu kapatmaya çalışan göz kapakları belirli bir amaç için oradaydı. Belkide kış geliyordu ve tüm anlatmak istedikleri buydu…Biz baharı yaşarken..
Başta her oyun eğlenceli gelir:evet, hepsinin sonucunun aynı olduğunu görmek her ne kadar sinir bozucu olsada…
"Bir gün yaşadıysanız,her şeyi görmüş sayılırsınız... Bir gün bütün günlerin aynısıdır.Başka bir gündüz,başka bir gece yok ki.Atalarınızın gördüğü,torunlarınızın göreceği hep aynı güneş,aynı ay,bu yıldızlar,bu düzendir....
Hayat kendiliğinden ne iyi,ne kötüdür.Ona iyiliği,kötülüğü ekleyen sizsiniz...."

*******
Kaç asır yaşarsanız yaşayın,Ölüm yine de sonsuz olacaktır.
Bende bu cümleleri sonsuzluğun içinden sizlere söylüyorum...


(Lucterius ve Montaigne'den alıntılar yaptık. Biz yani Ceren ve Duygu... Naçizane, yorgun gözler ve uyuşuk ellerimizden dökülen bir kaç satır..)

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Valla ne Desem


Bunları yazarken gülmüyorum

Aslında ben bir palyaçoyum

Suratımın altında

Onlarca his, onlarca duygu

Biliyorum

ikisi eş anlamlı

ama ne yapabilirim

amacım uzatmak....

amacım acı çektirmek size

çünkü biliyorum

ne kadar kısa

o kadar az acı...

biliyorum

inada bindirdiniz okuyacağım diye

ve ben uzatıyorum

demin bırakıp gitseydiniz

ne kadar iyi ederdiniz

...



sanatsal içerik: Judas Priest... (fazla bastırdım geoit oldu adamlar..) Yeaahh- Judas is Risiiiiingg....

4 Ağustos 2009 Salı

Sizi


Karşılaştığın en büyük sorun, heyecan,tehlike neyse onu bi o kadar büyük ama aynı zamandada başa gelebilitesi olan normal-küçük bi olay gibi görmeye başlarsın... Kendine acıdığın zamanlarda onu gözünde büyütür ve "vay be neler yaşamışım" dersin... ama bazı zamanlardada benimde başıma geldi, onun acısını bende çektim vs. gibilerinden onu daha atlatılası bi dert olarak görürsün... Çünkü sen onu yaşamışsın dimi? Herkes onları yaşadığında sen gibi üstünden geçip gitmek, hayata tekrar devam etmek ve o şeyleri küçük dertler olarak görmek zorunda....?

*
Ne yazık ki böyle değil... Milyonlarca insan varsa milyonlarca da tepki var... Bunları genellemek hatta kategorize etmek bile saçma.... Ayrıca herkesin derdide kendine göre büyük oluyor kimi zaman, bunları anlamanızı temenni ediyorum... Sizi küçük kertenkeleler.....
*

Ha ama şunu unutmadan söyleyeyim ne kadar size kızsamda; bibok yaşamadığı, görmediği halde kendini dünyanın tecavüzüne uğramış gibi hisseden, yada insanlara öyle hissettirmeye çalışan conilere bende kıl olmayı kendime borç bilirim... gidin abicim gidin, dükkanın önünü kapatmayın...
*
(sanatsal içerik: Jack Nicholson- The Shining Wallpaper)

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Ne dedin sen?


Zamanla yarışmak imkansız... Zaman bizi de yutuyor... Tutamıyorum Zaman'ı...


gibi zamandan 3 yaşında afacan çocukmuş gibi bahsedilmesine dayanamıyorum.... Zaman soyut abilerim ablalarım.... Doğduk, yaşıyoruz, ölücez ardarda olan bu eylemleri ve aralarda yaşanan bir sürü eylemcikleri ardarda sıralamamıza olanak sağlayan şey'dir ZAMAN.... (ilerde daha iyi bir tanım bulursam paylaşırım sizlerle, bu pek olmadı gibi) ve ona dair tanım ve benzetme yapmak, kendince zamanla savaşmak çok salakça....
*
(Sanatsal içerik: Salvador Dali'ye hürmetler...)
*
(Ben bunu yazarken bunlar olmuş: Zamana direnen yegane kişilik Babam evlilik yıldönümü maksadıyla eve elinde 2 adet Freşa Limonlu ve bir paket cips le girmiş bulunmakta... Anneme sükut, selamet ve babama da akıl+fikir rica ediyorum...)

2 Ağustos 2009 Pazar

Ö.h.ö

*Evcil hayvan beslemek istiyorum diyen çocuğuna... Kinayeli bir biçimde ; " Evde yeterince hayvan var..." diye cevap veren klişe espri hastası ebeveyn... Nesin sen şaka mı?

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Buda mı gelecekti? söyle gelmesin


Birgün evde kendi kendime otururken, can sıkıntısı işte .. Dedim ki "bari evdeki kıyafetleri bi deniyim, daralan, modası geçen varsa atarım hem zart ül zurt.." her neyse açtım dolabı, saçma sapan bir çok kıyafet varmış ta haberim yokmuş.. Bi tane eski bi gece elbisesi gözüme çarptı, denedim, güzel bi rengi vardı falan öyle, kim bilir ne zaman almışım... İşte aynada nasıl duruyor diye bakacaktım, kafamı bi kaldırdım.... Aynadaki çıplak görüntümle karşılaştım... ama nasıl olur... Giydim ben elbiseyi, hatta görebiliyorum da. Ama nedense aynaya baktığımda elbisemi göremiyordum...

O elbisemi çıkarıp, başka elbiseler giydim... Hepsinde sonuç aynıydı... Strese kapıldım... "Evahalisi birazdan işten gelir, ya onlarda beni çıplak görürse..."

Heyecanla tüm kıyafetleri üstüste giymeye başladım..... Aynaya yine baktım.. Yine aynı... Şu an kendimi odaya kilitledim.... Duvarlara güveniyorum.... Bu 4 duvar saklayabilir belki beni....Eğer bu işe yararsa bundan sonraki hayatımda portatif duvarlarla yaşayacağım....

31 Temmuz 2009 Cuma

Ice Age 3 dawn of the dinosaurs



Uzun zamandır sinemaya gitmemiştim... Uzun zamandır okuldan bir arkadaşımlada görüşmemiştim. İki uzun zamandır yapılmayan eylemi birleştirerek, arkadaşımla sinemaya gitmeye karar verdik. Her neyse işte, gittik Ice Age'i izledik. Devam filmlerinden beklenmeyecek derecede hoştu, en az diğerleri kadar güldürdü fasa fiso....


Paran varsa üç beş kuruş git gör derim.. He ben o parayla bi sürü korsan Dvd alırım dersen... Al, beni de çağır...İzleriz.

30 Temmuz 2009 Perşembe

Mesela...

Çok pisim.Duş alıcam. "Aşkım ben duşa giriyorum." "Peki, Yarim kapıyı kilitleme bir şey olur falan".(Çocukken şofbenden zehirlenmiş de travmatik mevzular yani.) Oldu dedim içimden. Bornozumu ve çıkardığım kıyafetlerimi astım kapının arkasına. Girdim küvete, suyu açtım. Bekledim biraz sıcak su gelmedi, dizlerimin üstüne çöktüm, bekliyorum. O sırada küvetin deliğine gözüm takıldı. Annem delikten bana bakıyor ve gülüyordu. Tahammül edemedim, parmağımla kapattım deliği onu görmemek için.. Hatta ittim biraz yokolup gitsin diye... Sanırım fazla ittim. Parmağım sıkıştı. Hızla çekmeyi denedim ve "oh kurtuldum" parmağım koptu. Sevinmeme kalmadı ayağımın kaymasıyla küvetten düştüm.. Sol temporal lobumu klozete çarptım... Ölmüşüm...
Banyodan çıkınca sevgilime dedim:" Aşkım, öldüm, gelmedin..." Beni dinlemedi bile. "Dişçiye randevumuz var hadi hazırlan." dedi. Çıktık.. Uyandığımda dişçi koltuğundaydım. Dişlerimin hepsi, yardıma muhtaç farelere nakledilmek üzere çekilmişti. Buna sevindim. 28 diş varmış ağzımda, 14 fareye yontulup, ufaltılmak suretiyle yeterde artarmış...

Şimdi o farelerle birlikte bir eve çıktım. Sevgilim terketti. Dişsiz halime dayanamadı tabi....

The Sims

Biz Sims çocuklarıyız...
Goth ailesinin tüm fertlerini sever sayarız....
Evlerine nehir kenarından hayran hayran bakarız....
Klapaucius ünlem-noktalıvirgül-ünlem-noktalıvirgül dür parolamız....

"Talk, call, compliment..." dır öğrendiğimiz ilk ingilizce kelimeler....
Çocuklara bakmak zordur, alır gelir çocuk esirgemeden teyzeler...
Çocuk dedimde aklıma geldi bak neler...
İstiyorsan bir evlat ,
"Kiss" ve "Hug " yeter ....


///////////

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Mevsimlik arkadaş

Mevsimlik olan sadece ceket,ayakkabı veya aşk olmuyo, arkadaşlardanda gayet mevsimlik olanı var. Kışın full yüzyüzeyken en yakın ulaşabileceği sen olduğun için derdi olsa sana gelir, ağlasa sana gelir sızlasa sana gelir... Ama yaz gelir, ararsın bulamazsın, telefon kapalı, kontörü yok... Zoraki bi buluşma ayarlarsın, sahte gülücükler, hep buluşalım bak herkes İstanbuldayken diyalogları..... Kimiside hiç gelmez buluşmaya... Gelen bekletir saatlerce, pişman olursun.... Halbuki kışın öle miydi? "Yarim" bugün moralim bozuk çıkışta gel... Gitmezsen yüz asar, trip yapar... Çocuk avutur gibi gidersin... Bide iyi arkadaş pozları takınırsın, resmen kendini kandırmakk...

Ama işte bende en az onlar kadar şerefsizim. Yazın sonunda canı artık sıkılıp, sezonda başlıyo deyip seni arayıp sormaya başlayan arkadaşına, hiç bahsetmezsin bu düşüncelerinden.... Buluşalım dese koşa koşa gidersin dimi...

Hepiniz böyle değilsiniz biliyorum.... Sözüm seneye yazdan itibaren, MAKARNA GÜNÜ arkadaşı olacağım insanlara....

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Nefret

Bugün size biraz Freud’dan konuşmak istiyorum. Ama sıkılıp okumayacağınızdan korkuyorum. Bunu yazdım ya “ başkalarına yazma kendin için yaz fasa fiso” diye beni yargılamanızdan korkuyorum. Bundan korktuğumu söyleyincede beni yargılayacağınızı biliyorum. Banane desem de sizin fikirlerinizi önemsiyorum. Niye giyiniyorum, niye okuyorum, niye insan içine çıkıyorum hepsi aslında sizin için. Kendim için ne yapıyorum ben bilmiyorum. Ezberlenmiş hareketlerin dışına çıkmak istiyorum, ama çıkamıyorum.. Eminim onuda sizin için istiyorumdur. Yaptığım davranışların gerçekten ne manaya geldiğini düşünüyorum. Psikoloji sadece kafamı karıştırıyor… Freud senden nefret ediyorum….

Hisseli harikalar kumpanyası açıyor perdesini.....

* tatile çıkmak bir mesele, tatilde olmak bir mesele ama dönüş apayrı bir mesele... Bir yandan tatilin bitmiş olması, bir yandan iğrenç bir şehre geri dönmenin ızdırabı, bir yandan da zaman ne çabuk geçior yahu nidaları dönüş yolunun ana temasını oluşturur. Arabada herkeste bi suskunluk, bi neden be neden serzenişleri....
* Ama t abi bir yandanda yaşadığın eve ve şehre dair özlediğin şeyler de mevcuttur. Mesela abimin İzmit bitip İstanbul'un başladığını hissettiği anda "Home sweet home" cümlesini höykürerek söylemesi buna başlı başına bir örnek. He bir de annemin şu demecini paylaşmazsam olmaz:"İstanbul'a ve eve dair en çok özlediğim şey..."
Annem cümlenin yarısına geldiğinde hepimiz acaba yastığı mı? yatağı mı? buz dolabı mı? diye düşünürken annemden ters köşe bir gol. ".....Plastik sarı bardağım" ? (bugüne kadar o bardağa olan özel sevgisinden bize hiç bahsetmemişti.)

*He birde bir yazımda umumi tuvalet standartlarına geçmesi gereken özellikleri sıralamıştım. Öyle bir tuvaleti görmedim demiştim, ama Marmaris-Muğla yolunda Hisarönü Bp' de bu tuvaletle bizzat tanıştım. Sevdim. Burdan yetkililere tekrar sesleniyorum: "Gidin ve feyzalın."

*Yolculuğa dair bir saçmalık da şuydu: Babama Manisa'da tuvaletimin geldiğini ve bir yerde durması gerekteiğini söylemem ,babamın bunu iplememesi ve Susurluk'a kadar beni arabada kıvrandırtması.... Her an böbrek hastası olabilirim....

*Hep reel dünyanın somut olaylarından bahsettim, duygularıma ve iç dünyama gelince; Boşluk, boşluk ve sadece boşluk....

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Platon./

*Tatil baya uzun geldi bana bu yıl. Datça'dan sonra şimdi Didim'deyim... Abim pek yüzmeyi sevmediği için banada açılmaya izin vermiyolardı tek başıma vs. Bugün ilk defa baya bi yüzdük eniştemle birlikte. Keyifler tıkırında yarın sabah İstanbul'a döneceğim.... Biraz gez toz, sonra malum dersane. Sistemde değişti, amma kafa ütülerler artık.... Neyse şimdi anı yaşiyim, yeterince dersle boğulacağım zaten sezon içinde...

* Herşey iyi güzel olur mu? olmaz. İnsanoğlu kafaya takacak birşey her daim bulur. Bugünde rüyamda, pek tanımadığım ama pek de hoşlandığım ama pek de imkansız görünen birini gördüm... Uyandığımda etkisindeydim. Halada öyleyim. OOf OOf... Çok malım ya... Olmayacağını bile bile, çok uzak olduğunu bile bile neden düşünüyosun ki sanki... Rahat batıyo resmen. İlla bi içim sıkılmak zorunda sanki. Neyse olur böyle arada, bayadır olmamıştı, hafiften özlemişim böyle platonik hisleri...:) ( Platonik dedim de Platon geldi aklıma mağarası falan, idea cart curt)

23 Temmuz 2009 Perşembe

Bu oyun çok kolay sende oyna


Yavuz Çetin'in "oyuncak dünya" şarkısında bahsettiği , dünyanın oyuncak olduğu, bizlerinse çocuklar gibi oyun oynadığımız gerçeğidir. Ama ya tam tersiyse. Yani biz oyuncaksak ve dünya bizle oynuyorsa... Biz Kırılıp bozulunca, çöpe fırlatıp yüzümüze bakmıyorsa... Hatta bile bile kırıp, sonrada yeni oyuncaklar aldırıyorsa annesine... Nede olsa oyuncakda ucuz artık, hepimiz Çin malıyız... Kırıldığımız, bozulduğumuz için yada hiçbir neden yokken bir kenara atılıp, unutulmayı hakediyoruz. Yeterince adiyiz çünkü değil mi?


20 Temmuz 2009 Pazartesi

Tırsak Kral


Şu an elimin titremesini ancak gidermiş, laptopun başına geçmiş durumdayım.... Anlatmaya bir yerinden başlamak lazım: Az önce yattığım yatakta kafamı kaldırmamla en "kral"ından bir kertenkeleyle burun buruna geldim.( mübalağanın hastasıyım, aliterasyonun ustasıyım) O an ne Jim Morrison sakinleştirebilirdi beni ne de onun "Kertenkele Kral" lı maceraları.... Kısacası yukarıdaki resme bakıp " Neden be Morrison, tavşan kral falan olsaydın..." diye iç geçirmekte; kendimi, kertenkeleleri ve bütün inananları Allahtan koruyup kollamasını dilemekteyim... Amin...

Taptatil


Sonunda kızgın kumlardan serin sulara atlamış bulunmaktayım....Sırf bu kızgın kum olayını layıkiyle tadabilmek için plajda terliklerimi çıkarıp denize doğru koşmaya başladımm... Başlarda no problem, gittikçe hafif bi sıcaklık hissi ardından yanma, kızarma ve denizin ilk sularına kendini zor atma... ve o ses "cosss" herneyse denize girdim anlayacağınız....


(Ayrıca abimle birlikte, bulunduğumuz koyun tepesindeki Türk bayrağını Yunan bayrağıyla değiştirip, provokatif eylemler yapma arzusundayız...)

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Yalan değil


Tüm insanlar yalancı elbette ama ben yalancıyım diyenler kendini daha dürüst sanıyo ya ona kıl oluyorum..... Ama teorik olarak doğru... "dürüstüm" diyen yalancılar daha yalancı çünkü diğerlerinden farklı olarak attıkları bir yalana şahitiz.... "yalancıyım" diyen yalancılar ise tam yalancı değil yarım yamalak yalancı... Onu bile tam yapamıyo, yalancıysan eğer "Dürüstüm ulen" de bir yalan daha at dimi....
Son olarak ; Ben bir yalancıyım....

17 Temmuz 2009 Cuma

Yaz gelir hoş gelir....


Bugün Yazın yapılması gereken ve başka mevsimde yapılamayan işlere değineceğim... Gerçi şehir yaşamının sosyolojik bir etkisi olarak azalsalarda hala nesilleri tükenmeyen...Biryerlerde yapılan ve yapılmaya devam edecek işler mevcut.. İşte onlardan bir kısmısı;


*Halı yıkamak: Yaz mevsiminde yapılması mecbur bir iştir kendisi... Her ne kadar yıkama şirketleri kapınızdan alıp,yıkayıp,hoop kapınıza bıraksada kendi yaptığının zevki bambaşka olsa gerek... Ne zaman yol kenarından akan köpüklü su görsem, halı üstünde zevkle çırpınan su içinde kalmış ama kliplerde araba yıkayan kızlar kadar seksi olmayan kadını düşünür ve oradan umarsızca uzaklaşırım....


*Reçel yapmak: Kışın kahvaltıda ehehe bunu ananem yapmış çok güzel ooh mis demesi ne rahat.. Ama o işin perde arkasında neler dönüyor bundan haberiniz var mı?... Meyveleri alacaksın, yıkayacaksın, doğrayacaksın ve devamını bilmiyorum...:D pişiyo faLAN işte...


*Sebze kurutmak: Kimisi sever kimisi sevmez ama yazdan kurutulmuş biber,patlıcan, zart zurt kışın kıymete biner.... En azından bizim evde öyle olmakta...


*Boya yapmak: Kışın boyanın kolay kurumaması sebebiyle, boya badana işleri genelde yaz aylarına bırakılır... Bu eylemin icra edilmesi esnasında Ankaradan abin bile gelse eve bayram havasını getiremez, curcuna evin iliklerine işlemiştir..


*Yün yıkamak: Bu işin yapılışına bizzat şahit olmadım ama İstanbul'un nice kenar semtlerinde oraya buraya asılı yünleri görmek vasıtasıyla dolaylı bir tanışıklığımız vardır bu eylemcikle... Yapana kolay gelsin...


11 Temmuz 2009 Cumartesi

Boş kalınca saçmalayan yurdum insanı ve ananesi...

Ananeyle tatile çıkarsın, can sıkıntısı ananeye sararsın.... Sizi birkaç anımızı paylaşmaya davet ediore.
(ann:anane
yarim: yarimbirocker)
yarim: anane "çevrimiçi" ne demek sence?
ann: bir bahçeyi çitle çevirirsin içindeysen çevrimiçi olursun...
yarim: anane;eller yukarı donlar aşağı deseydin bu kadar çabuk teslim olmazdım.... Tamam ben senle uğraşmıycam...

Yine biz yine bir conversation:

yarim: anane gel sana almanca öğretiyim turistlerle laflarsın.
ann: of tamam senden kurtuluş yok...
yarim: wer bist du? sen kimsin demek. Söyle bakiyim.
ann: ver pis tu.
yarim: Evet olucak gibi.. Bu sorunun cevabı da ; Ich bin Duygu. Sende Ich bin Şükran diyceksin.. ama o ich'i bazıları ih bazıları iş gibi bişi söler sen kafana göre takıl.
ann: İş bilir Şükran... :D:D:D:D (Buna kızarma ve gülmekten katılma efektide ekleyin)
yarim: astalavista anane...

Tutunamayanlar

Tutunamayanlar'ı okuyanlar bilir... Okudukça tutunamazsın. Selim gibi okuduğun kitabı yaşamaya başlarsın ,ama ben hep Selim gibi miydim? yoksa Selim'den mi özendim diye düşünüp onuda bırakırsın.... Ama Tutunamayanlar'ı hatırladıkça içindeki Selim'i hissedersin...
Herkesin içinde biraz Selim var... Öldürmesek onu...

Hasret tükenmez kalem, kavuşmak bir patika?

Ulan şu ülkede hala internet kafesiz köy kasaba,ilçe görmedim diyordum ama gördüm... Hemde ufacık tefecik bir yer de değil, bildiğin turistik bir kasaba... Kontörüme de kıyamadım, cepten internete girmedim... Hal böyle olunca boyuna kitap okudum, ilk günden 700 sf.lık kitabın yarısını bitirnce bu sefer kitap arayışına düştüm... Lakin kitapçıda kapanmış... Kaldı mı 350 sayfam ve bir sürü günüm... Bende kendimi gazetelere, bulmacalara ve ananemle uğraşmaya verdim... Şu anda il merkezine (Denizli) bir akrabaya geldik de bi klavye bi monitör yüzü gördüm...

Buraları sevemedim gönlüm orada. Ama yolculuk daha uzayacak gibi görünüyor... Yakında babam laptopu getirir sıksık görüşürüz... Görüşürüz diyorum ama kimle? Bakıyorum yokluğumda in ve cin 6'şarlı oynamış...

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Hisseli harikalar kumpanyası kapıyor perdesini....


Yarimbirocker, burayı da biraz yarım bırakacak gibi görünüyor... Ananesi ve plana sonradan dahil olan annesiyle birlikte dünyanın en absürd turizm? şekli olan sağlık turizmini gerçekleştirmek adına kötürüm cenneti bir kaplıcaya gidiyor... İnternet kafe bulabilirse sizlerle arayı açmamaya çalışacak, günaşırı falan yazılar yazacak umarız...


Beni çok özleyeceğinizi sanmam...küçükleri gözlerinden, büyükleri ellerinden, yaşıtlarımı yanaklarından öper bensiz İstanbul'un tadını çıkarmanızı dilerim... Maceralarımı (eğer olursa) sizlerle paylaşmaya çalışacaıma and içerim... Varlığım Ersen ve Dadaşlar'a armağan olsun... Ne mutlu androidim diyene....

3 Temmuz 2009 Cuma

Daha haftam dolmadan, acemiliğimin doruklarındayken, 10 tane izleyicim olsun bşka birşey dilemem modundayken.... Kavram olarak yeni tanıştığım MİM dalgasıyla başbaşayım.... sltn tarafından mimlenmiş bulunmakta ve mimlenmenin ne demek olduğunu da yeni anlamaktayım (bu da itiraf)... Hadi bakalım neler varmış bende:

* Yemek yerken, gözüm hep başkasının tabağındadır... Acaba bu kadar zamanda o ne yedi ben ne yedim? Ortadaki salatadan kim çok yedi , kim az yedi? Çok yiyen zayıf biriyse " lanet olasıca ye ye,bi gün şişersin inş." hafif tombulsa "Neden böyle olduğu belli, aslnda çok yemıo ama hızlı yio bıtbıt fısfıs..." diye içimden düşünürüm... (kötü bi niyetim gebereyim ki yokk)

*Trigonometride sin60 çat şu, cos 60 çat şu diye asla bilmiyorum... Hemen küçük üçgen çizerek, yarattığım üçgende hesaplıyorum... Ama bunu genelde saklıyorum, siliyorum hemen o üçgeni.... Kınamasınlar beni diye ... poohh

* Eskiden çok eskiden, henüz cennet plajı otoban olmamışken ben Serdar Ortaç'ı kadın sanıyordum... Güzel bile geliyordu.. o zeytini neden bir erkeğin göbeenden yemediğini düşündüğümü hatırlıyorum...

*Kuaförde yandı dediğim saçlarımı, aslında kendim kesmiştim... Ama nasıl söyleyebilirdim ki, makas kaydı mı diyeydim....

*Saçtan başladık madem şöyle gidelim.... Kısa saç bana yakışıyo falan diyorum ama sırf üşengeçlikten kestiriyorum....

*Çoğu şeyi Kıskanıyorum ve kıskanmıyorum diyenlerede " ay inanmıyorum"

*Sayısını hatırlamadığım kadar aptalca şey çaldım... Çalmak denemez aslında dünya malı dünyada kalır.... Çarpılmadım Ayaktayım....(hiçbirinin değeri 5 liradan fazla deildi, belki cezayı düşürür diye...)

*Hayali bir dünyam var ve yarattığım 3 esas karakterim...Canım sıkıldığı zaman evde yalnızken onlardan biri oluyorum...3üde birbirine benziyo.Tanısanız seversiniz...

*Utanmadan bir gün perfect lover'ımı bulabileceime inanıyorum....

* Keşke diyorum ama çaktırmıyorum....


Bence fazlasıyla enayice bissürü şey yazdım... Yeter de artar bile.... Bende mimlemeliyim ve bu bir dalga halinde devam etmeli.. Kelebek etkisi belki Arizona'da kasırga çıkarmalı diyorum ve mimimi -burccu- ya atmak istiyorum.... Tek seçeneğim de o sanırım... :)

Türkün aklı ya kaçarken yada ?

Mevsim yaz ,tatile çıkarken ister özel arabanızla, ister otobüsle olsun ihtiyaç molası vereceksiniz, koşa koşa hela yolunu tutacaksınız... Hadi tatile çıkmasanız bile, ya bir avm'de yada okulda falan umumi tuvalet kullanacaksınız... Bu konu toplumsal bir konu yani, duyarlı bir biçimde okumanızı tavsiye ediyorum... Burdan sözüm tüm bünyesinde umumi tuvalet bulunduran kurum ve kuruluşlara.
Tuvaletlere tasarruf olsun diye sensörlü lamba koydunuz mu? Koydunuz... Su tasarrufu olsun diye sensörlü musluk koydunuz mu? Koydunuz... Bu mudur? Teknoloji bu kadar mı? Bence değil... Klozet kapakları genelde umumi tuvaletlerde hep açık durur, neden, çünkü kimse kapatmaz... Kapatmayınca ne olur toz düşer, havadan pislik düşer... Ama sensörlü klozet kapağı yapsanız, O k.ça karşı hassas olsa, görür görmez açılsa, göremeyince kapansa.... Buna dışkıyı görür görmez otomatik harekete geçen sifon da ekleseniz... Çok süpersonik bir tuvalet olmaz mı?
Bence olur... (Elbet böyle bir tuvalet vardır ama genele yayılsa, standartlara geçse falan fena olmaz gibi.)

2 Temmuz 2009 Perşembe

Tanışkan insanlar

Sanırım bazı insanlar daha uyumlu... Ev taşınsalar hemen çevreden arkadaş bulurlar, bir cafeye gitseler hemen garsonla kanka olurlar, yeni işe girseler ilk günden işin erbabı gibi davranırlar, Konsere giderler hemen tanımadığı insanlarla kolkola zıplarlar, benzinciye giderler pompacıyı kafalarlar (!? bu ne be) yani kısacası girdiği her yeni ortama ışık hızında uyar ve ortamdaki herkesi kafaya alır... Bazen o insanlardan oluyorum, çok garip bir duygu, geçen gün otobüste tanıştığım teyzeyi unutamıyorum mesela...Hep onu merak ediyor, onu düşünüyorum napıyordur acaba şu an diye...
Anlaşılan ben o insanlardan olmaya pek müsait değilim... Birazda umarsız olmak gerekiyor o insanlardan olmak için, hemen insanlarla kaynaşmak ama arkanı dönüncede "koyver gitsin be aamaan" diyebilmek gerekiyor.. Ki ben geçenlerde internette okey oynadığım çocuğu bile hala düşünüyorum... :) :/

Bavul


bavula koyulup, hiç üste geçirilmeyen kıyafetlere çok acıyorum bazen... Kulübede kalmış Semih kadar duygulandırıyolar beni... Tatil bitmeden gönüllerini almalı 90. dk dahi olsa onlara bi şans vermeli ....

Amerikan dizi/filmlerinde Chuck Fenomeni


Farkettim de bir çok Amerikan dizi veya filminde Chuck var. Saymaya çalışsam: Zaten Chuck dizisinde Chuck Bartowski , Gossip Girl'de Chuck Bass, Pushing Daisies'da Chuck diye hitap edilen Charlotte..... Sırf bu sezon yayınlananlardan aklımda bunlar kalmış....

Bernard Shaw ne demiş?

"akıllı adam aklını kullanır, daha akıllı olan başkalarının aklını kullanır." demiş B.Shaw.. Ben teoride anladım da pratikte tık yok.. Bunu yapabilen var mı, bana ulaşsın? Nasıl kullanıcam ben başkasının aklını ya, kendiminkini kullandım sıra ona mı geldi şimdi?

Edward'ı ertelemek..


Popüler olan şeyler konusunda haddinden fazla tereddütlüyüm arkadaşlar… Harry Potter rüzgarı çıktı, dinsin diye bekledim… Yüzüklerin Efendisi, hakeza öyle(sonra hastası oldum o ayrı)… Matrix’i hala izlemeye karar vermedim… Şimdi bir de Twilight çıktı… Herkesin elinde, dilinde, rüyasında Edward… Sanırım okusam veya izlesem bende aşık olurum… Ama olmaz Edward, yapamam… Aşkımızı ertelemek zorundayım…

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Yarım Bırock'ıldım...:(

Hep ben yarım bırakmadım... Kimi zamanda öyle bir yarım bırakıldım ki, hayatımın gidişatı değişti... Bunlardan en önemlisi, ben körpecik bir fidanken başımdan geçti.. 6 yaşındaydım, anaokulu müsamereleri vardı...Banada öğretmen sibel can'ın son kasedini almamı, müsamerede "bu devrde kmse sultan değil,hükümdar değil" gibisinden giden şarkıyı playback yapacağımı söyledi... Annemle gittik, hiç unutmam çocukluk aşkım Teoman'ın bile kasetlerini almayan ben Sibelcan kasedini aldık... İşte provalar başladı falan, öğretmen kasedimi aldı ve tam provaya başlayacakken bana hayatım boyunca unutamayacağım bir olay yaşattı:
(yarim: ben)
(Godoşoca: öretmen bozuntusu)

Godoşoca: Yarim' cim şey sen bu Sibel Can kasedini xxxx arkadaşına ver, o çalışsın..
Yarim: Neden?
G: O sibelcan'a daha çok benziyor, seni Ricky Martin'in arkasına dansçı yapalım...
Yarim: ama Banane kasedi ben aldım, banane.. kem küm...

Bir öğretmen neden bunu yapar, önündeki çocuun geleceği hiç mi umrunda değil... Birde açıklamasına bak, "0 Sibelcan'a daha çok benziyor." Ya sen manyak mısın? Çok meraklıydım o boklu sibelcan'a... Baştan söle bana bende gidip rüyalarımda kendimi Sibelcan olarak görmiyim...

İşte bu agresif kişiliğimi, her bulaştığını yarım bırakma huyumu eminim bu olaya borçluyum... Korkuyorum, sanki bulaştıım her konuda biri gelip "stop! bu işi yapamazsın" diyecek...:(
Buradan o hayatımı karartan kız kurusu anaokulu öğretmenime, sibelcan'a ve Sibelcan'a benzeyen balık eti arkadaşa lanetlerimi iletiyorum... Beni siz delirttiniz...

Psikolojik Yaklaşımsı (Mırıldanan Adam)




Bir ortamda bildiği şarkı çalınınca şarkının sözlerini mırıldanan insan; eminim yalnızken o şarkı çıksa ya susar adamakıllı dinlersin yada sesli bir biçimde eşlik edersin.. Peki niye toplum içinde böle gözlerini kaçıra kaçıra iç dünyanda çok bambaşka bi insanmış gibi mırıl mırıl şarkıyı söylersin…. Ya sus sabret doğru düzgün dinle, yada başla adamakıllı söyle eşlik et şarkıya… Ama yok böyle yapmazlar, hep bir dikkat çekme, cool olma hevesi…

Birde ben gibi onlara laf eden insan tipi vardır, oda şarkıyı bilmemenin verdiği ezikliği, şarkıyı mırıldananla dalga geçerek atar….

---Ne yapalım insanız işte, alt benlik, üst benlik, ego, süper ego hepsi mevcut… Kaptırıyoruz kendimizi bazen...... Ama abi gerçekten bak şarkıyı bilmemekten deilde yanı ne alaka yanı neden bıtbıt bıtb ıtııııggjfk……………..(yarımbırocker’ın iç kapışması.)

30 Haziran 2009 Salı

Mj- Bjk

Müzik dünyasının dev ismi öldü.. Siyah doğdu beyaz öldü… Bir yıldız daha kaydı… Tarzı manşetlere çok aşinayız şu günlerde bilindiği gibi Michael Jackson’ın vefatı dolayısıyla. Bir yandan insanlar ağlıyor, bir yandan müzik dünyasının ünlü simaları MJ’e jestler yaparken başka bir taraftada bir haberin altındaki okuyucu yorumlarından şu göze çarpıyor:

Xxxx: Hayatının yarısını siyah, yarısını beyaz geçiren en büyük BJK’li Michael Jackson, ruhuın şad olsun…

Bu nasıl bir ruh hali, nasıl bir fikir, nasıl bir beyin dehlizlerine sahipsin hemşerim sen… Hem kısıtlı Pes bilgime direnerek utanmadan fikir yürütüyorum: Juventus’un formasıda siyah beyazdı, Bjk’lı hacım ne yapacaksın ya Juventus’luysa…..

Yarım Bırakıntı'larım (2) Gitar

Yarım bıraktıklarım yoluyla sizleri bu dünyama ortak ediyorum. İşte bir yarım bırakılmışın daha öyküsü;

Bu çok da eski sayılmaz, şunun şurasında 3-4 sene öncelerine falan denk geliyor. Bir çok ergen gibi bende gitar çalmaya başladım. Ortaokulda kendi çapımda uğraşırdım işte lisede bi grup kurma hevesi falan bilirsiniz bu işleri. Sonra ne mi oldu, önce grubu sonra gitar çalmayı bıraktım… Eminim müzik dünyası için büyük kayıp değildi :). Ama işte, ufak ufak çalmaya devam etsem en azından kendimi tatmin etsem olabilirdi. Neyse geçti, gitti…

Bu da böyle bir yarım-bırakıntım'dır.

Son gülenin yüzü mutlu..!!!

Son gülenin iyi güldüğü söylenir hep... Ama her son bir başlangıç....En son kim güler bilemem ama... Ben güldüm,sıra sizde!!

Yarım Bırakıntı'larım (1)

Küçükkene hatırlıyorum Milliyet, 23 Nisan şenlikleri vs. kapsamında şiir yarışması yapardı. Hep ona şiir yazıp göndermek istemişimdir, emindim çünkü ödül alacağıma.... Lakin defalarca şiir yazma girişiminde bulunduysamda ya şiir bitmedi, ya içime sinmedi, yada ben hepsini halledene kadar süre bitti... Yinede her yıl gelecek yıl, içime sine sine yazıp ,gönderip, 1. liği kazanacağım bir şiir olacağına inanırdım...
Ama nasıl oldu, ne zaman oldu hatırlamadığım bir biçimde bu heveside unuttum... Hayallerimi yarım bıraktım... Artık kazık kadar olduk, göndersek ne yazar.....

(buda böyle bir yarım-bırakıntım dır.)

Uyarımtrak

Bilmeden de olsa çift manalı bir blog açmış bulunmaktayım :
-yarimbirocker olan ismi : yarım bırakmalarımdan yola çıkarak, belki ben gibi 3-5 yarımbırakır'ları bulmak için seçmiştim...

Yarim bi rocker olan anlamını ise an itibariyle farketmiş, ziyadesiyle ne üzülmüş ne de sevinmişimdir... yarim rocker sa kime ne....

Kuluçka Evresi

Malum Blog'un ilk günü... Sizi önce kendimle tanıştırmak isterim, ben bir Yarımbırocker 'ım... Mümkün olduğunca her işe burnumu sokar ve o işi itinayla yarım bırakırım... Umalım ki bu blog da tarafımca yarımbırakılmışlar kervanına katılmaz..Bundan sonra buraya ıvır-zıvır, zart-zurt,aklıma gelen, hayatıma geçen olay, durum ve konuları beyin süzgecimden geçirip imbikleyerek size aktarmaya çalışacağım. Siz kimsiniz?

Psikolojiniz bozuk, kalbiniz anti-ritmik, kulaklarınız tıkalı olsun... Bakalım neler karalayabileceğim...
EYES ON ME