31 Temmuz 2009 Cuma

Ice Age 3 dawn of the dinosaurs



Uzun zamandır sinemaya gitmemiştim... Uzun zamandır okuldan bir arkadaşımlada görüşmemiştim. İki uzun zamandır yapılmayan eylemi birleştirerek, arkadaşımla sinemaya gitmeye karar verdik. Her neyse işte, gittik Ice Age'i izledik. Devam filmlerinden beklenmeyecek derecede hoştu, en az diğerleri kadar güldürdü fasa fiso....


Paran varsa üç beş kuruş git gör derim.. He ben o parayla bi sürü korsan Dvd alırım dersen... Al, beni de çağır...İzleriz.

30 Temmuz 2009 Perşembe

Mesela...

Çok pisim.Duş alıcam. "Aşkım ben duşa giriyorum." "Peki, Yarim kapıyı kilitleme bir şey olur falan".(Çocukken şofbenden zehirlenmiş de travmatik mevzular yani.) Oldu dedim içimden. Bornozumu ve çıkardığım kıyafetlerimi astım kapının arkasına. Girdim küvete, suyu açtım. Bekledim biraz sıcak su gelmedi, dizlerimin üstüne çöktüm, bekliyorum. O sırada küvetin deliğine gözüm takıldı. Annem delikten bana bakıyor ve gülüyordu. Tahammül edemedim, parmağımla kapattım deliği onu görmemek için.. Hatta ittim biraz yokolup gitsin diye... Sanırım fazla ittim. Parmağım sıkıştı. Hızla çekmeyi denedim ve "oh kurtuldum" parmağım koptu. Sevinmeme kalmadı ayağımın kaymasıyla küvetten düştüm.. Sol temporal lobumu klozete çarptım... Ölmüşüm...
Banyodan çıkınca sevgilime dedim:" Aşkım, öldüm, gelmedin..." Beni dinlemedi bile. "Dişçiye randevumuz var hadi hazırlan." dedi. Çıktık.. Uyandığımda dişçi koltuğundaydım. Dişlerimin hepsi, yardıma muhtaç farelere nakledilmek üzere çekilmişti. Buna sevindim. 28 diş varmış ağzımda, 14 fareye yontulup, ufaltılmak suretiyle yeterde artarmış...

Şimdi o farelerle birlikte bir eve çıktım. Sevgilim terketti. Dişsiz halime dayanamadı tabi....

The Sims

Biz Sims çocuklarıyız...
Goth ailesinin tüm fertlerini sever sayarız....
Evlerine nehir kenarından hayran hayran bakarız....
Klapaucius ünlem-noktalıvirgül-ünlem-noktalıvirgül dür parolamız....

"Talk, call, compliment..." dır öğrendiğimiz ilk ingilizce kelimeler....
Çocuklara bakmak zordur, alır gelir çocuk esirgemeden teyzeler...
Çocuk dedimde aklıma geldi bak neler...
İstiyorsan bir evlat ,
"Kiss" ve "Hug " yeter ....


///////////

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Mevsimlik arkadaş

Mevsimlik olan sadece ceket,ayakkabı veya aşk olmuyo, arkadaşlardanda gayet mevsimlik olanı var. Kışın full yüzyüzeyken en yakın ulaşabileceği sen olduğun için derdi olsa sana gelir, ağlasa sana gelir sızlasa sana gelir... Ama yaz gelir, ararsın bulamazsın, telefon kapalı, kontörü yok... Zoraki bi buluşma ayarlarsın, sahte gülücükler, hep buluşalım bak herkes İstanbuldayken diyalogları..... Kimiside hiç gelmez buluşmaya... Gelen bekletir saatlerce, pişman olursun.... Halbuki kışın öle miydi? "Yarim" bugün moralim bozuk çıkışta gel... Gitmezsen yüz asar, trip yapar... Çocuk avutur gibi gidersin... Bide iyi arkadaş pozları takınırsın, resmen kendini kandırmakk...

Ama işte bende en az onlar kadar şerefsizim. Yazın sonunda canı artık sıkılıp, sezonda başlıyo deyip seni arayıp sormaya başlayan arkadaşına, hiç bahsetmezsin bu düşüncelerinden.... Buluşalım dese koşa koşa gidersin dimi...

Hepiniz böyle değilsiniz biliyorum.... Sözüm seneye yazdan itibaren, MAKARNA GÜNÜ arkadaşı olacağım insanlara....

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Nefret

Bugün size biraz Freud’dan konuşmak istiyorum. Ama sıkılıp okumayacağınızdan korkuyorum. Bunu yazdım ya “ başkalarına yazma kendin için yaz fasa fiso” diye beni yargılamanızdan korkuyorum. Bundan korktuğumu söyleyincede beni yargılayacağınızı biliyorum. Banane desem de sizin fikirlerinizi önemsiyorum. Niye giyiniyorum, niye okuyorum, niye insan içine çıkıyorum hepsi aslında sizin için. Kendim için ne yapıyorum ben bilmiyorum. Ezberlenmiş hareketlerin dışına çıkmak istiyorum, ama çıkamıyorum.. Eminim onuda sizin için istiyorumdur. Yaptığım davranışların gerçekten ne manaya geldiğini düşünüyorum. Psikoloji sadece kafamı karıştırıyor… Freud senden nefret ediyorum….

Hisseli harikalar kumpanyası açıyor perdesini.....

* tatile çıkmak bir mesele, tatilde olmak bir mesele ama dönüş apayrı bir mesele... Bir yandan tatilin bitmiş olması, bir yandan iğrenç bir şehre geri dönmenin ızdırabı, bir yandan da zaman ne çabuk geçior yahu nidaları dönüş yolunun ana temasını oluşturur. Arabada herkeste bi suskunluk, bi neden be neden serzenişleri....
* Ama t abi bir yandanda yaşadığın eve ve şehre dair özlediğin şeyler de mevcuttur. Mesela abimin İzmit bitip İstanbul'un başladığını hissettiği anda "Home sweet home" cümlesini höykürerek söylemesi buna başlı başına bir örnek. He bir de annemin şu demecini paylaşmazsam olmaz:"İstanbul'a ve eve dair en çok özlediğim şey..."
Annem cümlenin yarısına geldiğinde hepimiz acaba yastığı mı? yatağı mı? buz dolabı mı? diye düşünürken annemden ters köşe bir gol. ".....Plastik sarı bardağım" ? (bugüne kadar o bardağa olan özel sevgisinden bize hiç bahsetmemişti.)

*He birde bir yazımda umumi tuvalet standartlarına geçmesi gereken özellikleri sıralamıştım. Öyle bir tuvaleti görmedim demiştim, ama Marmaris-Muğla yolunda Hisarönü Bp' de bu tuvaletle bizzat tanıştım. Sevdim. Burdan yetkililere tekrar sesleniyorum: "Gidin ve feyzalın."

*Yolculuğa dair bir saçmalık da şuydu: Babama Manisa'da tuvaletimin geldiğini ve bir yerde durması gerekteiğini söylemem ,babamın bunu iplememesi ve Susurluk'a kadar beni arabada kıvrandırtması.... Her an böbrek hastası olabilirim....

*Hep reel dünyanın somut olaylarından bahsettim, duygularıma ve iç dünyama gelince; Boşluk, boşluk ve sadece boşluk....

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Platon./

*Tatil baya uzun geldi bana bu yıl. Datça'dan sonra şimdi Didim'deyim... Abim pek yüzmeyi sevmediği için banada açılmaya izin vermiyolardı tek başıma vs. Bugün ilk defa baya bi yüzdük eniştemle birlikte. Keyifler tıkırında yarın sabah İstanbul'a döneceğim.... Biraz gez toz, sonra malum dersane. Sistemde değişti, amma kafa ütülerler artık.... Neyse şimdi anı yaşiyim, yeterince dersle boğulacağım zaten sezon içinde...

* Herşey iyi güzel olur mu? olmaz. İnsanoğlu kafaya takacak birşey her daim bulur. Bugünde rüyamda, pek tanımadığım ama pek de hoşlandığım ama pek de imkansız görünen birini gördüm... Uyandığımda etkisindeydim. Halada öyleyim. OOf OOf... Çok malım ya... Olmayacağını bile bile, çok uzak olduğunu bile bile neden düşünüyosun ki sanki... Rahat batıyo resmen. İlla bi içim sıkılmak zorunda sanki. Neyse olur böyle arada, bayadır olmamıştı, hafiften özlemişim böyle platonik hisleri...:) ( Platonik dedim de Platon geldi aklıma mağarası falan, idea cart curt)

23 Temmuz 2009 Perşembe

Bu oyun çok kolay sende oyna


Yavuz Çetin'in "oyuncak dünya" şarkısında bahsettiği , dünyanın oyuncak olduğu, bizlerinse çocuklar gibi oyun oynadığımız gerçeğidir. Ama ya tam tersiyse. Yani biz oyuncaksak ve dünya bizle oynuyorsa... Biz Kırılıp bozulunca, çöpe fırlatıp yüzümüze bakmıyorsa... Hatta bile bile kırıp, sonrada yeni oyuncaklar aldırıyorsa annesine... Nede olsa oyuncakda ucuz artık, hepimiz Çin malıyız... Kırıldığımız, bozulduğumuz için yada hiçbir neden yokken bir kenara atılıp, unutulmayı hakediyoruz. Yeterince adiyiz çünkü değil mi?


20 Temmuz 2009 Pazartesi

Tırsak Kral


Şu an elimin titremesini ancak gidermiş, laptopun başına geçmiş durumdayım.... Anlatmaya bir yerinden başlamak lazım: Az önce yattığım yatakta kafamı kaldırmamla en "kral"ından bir kertenkeleyle burun buruna geldim.( mübalağanın hastasıyım, aliterasyonun ustasıyım) O an ne Jim Morrison sakinleştirebilirdi beni ne de onun "Kertenkele Kral" lı maceraları.... Kısacası yukarıdaki resme bakıp " Neden be Morrison, tavşan kral falan olsaydın..." diye iç geçirmekte; kendimi, kertenkeleleri ve bütün inananları Allahtan koruyup kollamasını dilemekteyim... Amin...

Taptatil


Sonunda kızgın kumlardan serin sulara atlamış bulunmaktayım....Sırf bu kızgın kum olayını layıkiyle tadabilmek için plajda terliklerimi çıkarıp denize doğru koşmaya başladımm... Başlarda no problem, gittikçe hafif bi sıcaklık hissi ardından yanma, kızarma ve denizin ilk sularına kendini zor atma... ve o ses "cosss" herneyse denize girdim anlayacağınız....


(Ayrıca abimle birlikte, bulunduğumuz koyun tepesindeki Türk bayrağını Yunan bayrağıyla değiştirip, provokatif eylemler yapma arzusundayız...)

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Yalan değil


Tüm insanlar yalancı elbette ama ben yalancıyım diyenler kendini daha dürüst sanıyo ya ona kıl oluyorum..... Ama teorik olarak doğru... "dürüstüm" diyen yalancılar daha yalancı çünkü diğerlerinden farklı olarak attıkları bir yalana şahitiz.... "yalancıyım" diyen yalancılar ise tam yalancı değil yarım yamalak yalancı... Onu bile tam yapamıyo, yalancıysan eğer "Dürüstüm ulen" de bir yalan daha at dimi....
Son olarak ; Ben bir yalancıyım....

17 Temmuz 2009 Cuma

Yaz gelir hoş gelir....


Bugün Yazın yapılması gereken ve başka mevsimde yapılamayan işlere değineceğim... Gerçi şehir yaşamının sosyolojik bir etkisi olarak azalsalarda hala nesilleri tükenmeyen...Biryerlerde yapılan ve yapılmaya devam edecek işler mevcut.. İşte onlardan bir kısmısı;


*Halı yıkamak: Yaz mevsiminde yapılması mecbur bir iştir kendisi... Her ne kadar yıkama şirketleri kapınızdan alıp,yıkayıp,hoop kapınıza bıraksada kendi yaptığının zevki bambaşka olsa gerek... Ne zaman yol kenarından akan köpüklü su görsem, halı üstünde zevkle çırpınan su içinde kalmış ama kliplerde araba yıkayan kızlar kadar seksi olmayan kadını düşünür ve oradan umarsızca uzaklaşırım....


*Reçel yapmak: Kışın kahvaltıda ehehe bunu ananem yapmış çok güzel ooh mis demesi ne rahat.. Ama o işin perde arkasında neler dönüyor bundan haberiniz var mı?... Meyveleri alacaksın, yıkayacaksın, doğrayacaksın ve devamını bilmiyorum...:D pişiyo faLAN işte...


*Sebze kurutmak: Kimisi sever kimisi sevmez ama yazdan kurutulmuş biber,patlıcan, zart zurt kışın kıymete biner.... En azından bizim evde öyle olmakta...


*Boya yapmak: Kışın boyanın kolay kurumaması sebebiyle, boya badana işleri genelde yaz aylarına bırakılır... Bu eylemin icra edilmesi esnasında Ankaradan abin bile gelse eve bayram havasını getiremez, curcuna evin iliklerine işlemiştir..


*Yün yıkamak: Bu işin yapılışına bizzat şahit olmadım ama İstanbul'un nice kenar semtlerinde oraya buraya asılı yünleri görmek vasıtasıyla dolaylı bir tanışıklığımız vardır bu eylemcikle... Yapana kolay gelsin...


11 Temmuz 2009 Cumartesi

Boş kalınca saçmalayan yurdum insanı ve ananesi...

Ananeyle tatile çıkarsın, can sıkıntısı ananeye sararsın.... Sizi birkaç anımızı paylaşmaya davet ediore.
(ann:anane
yarim: yarimbirocker)
yarim: anane "çevrimiçi" ne demek sence?
ann: bir bahçeyi çitle çevirirsin içindeysen çevrimiçi olursun...
yarim: anane;eller yukarı donlar aşağı deseydin bu kadar çabuk teslim olmazdım.... Tamam ben senle uğraşmıycam...

Yine biz yine bir conversation:

yarim: anane gel sana almanca öğretiyim turistlerle laflarsın.
ann: of tamam senden kurtuluş yok...
yarim: wer bist du? sen kimsin demek. Söyle bakiyim.
ann: ver pis tu.
yarim: Evet olucak gibi.. Bu sorunun cevabı da ; Ich bin Duygu. Sende Ich bin Şükran diyceksin.. ama o ich'i bazıları ih bazıları iş gibi bişi söler sen kafana göre takıl.
ann: İş bilir Şükran... :D:D:D:D (Buna kızarma ve gülmekten katılma efektide ekleyin)
yarim: astalavista anane...

Tutunamayanlar

Tutunamayanlar'ı okuyanlar bilir... Okudukça tutunamazsın. Selim gibi okuduğun kitabı yaşamaya başlarsın ,ama ben hep Selim gibi miydim? yoksa Selim'den mi özendim diye düşünüp onuda bırakırsın.... Ama Tutunamayanlar'ı hatırladıkça içindeki Selim'i hissedersin...
Herkesin içinde biraz Selim var... Öldürmesek onu...

Hasret tükenmez kalem, kavuşmak bir patika?

Ulan şu ülkede hala internet kafesiz köy kasaba,ilçe görmedim diyordum ama gördüm... Hemde ufacık tefecik bir yer de değil, bildiğin turistik bir kasaba... Kontörüme de kıyamadım, cepten internete girmedim... Hal böyle olunca boyuna kitap okudum, ilk günden 700 sf.lık kitabın yarısını bitirnce bu sefer kitap arayışına düştüm... Lakin kitapçıda kapanmış... Kaldı mı 350 sayfam ve bir sürü günüm... Bende kendimi gazetelere, bulmacalara ve ananemle uğraşmaya verdim... Şu anda il merkezine (Denizli) bir akrabaya geldik de bi klavye bi monitör yüzü gördüm...

Buraları sevemedim gönlüm orada. Ama yolculuk daha uzayacak gibi görünüyor... Yakında babam laptopu getirir sıksık görüşürüz... Görüşürüz diyorum ama kimle? Bakıyorum yokluğumda in ve cin 6'şarlı oynamış...

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Hisseli harikalar kumpanyası kapıyor perdesini....


Yarimbirocker, burayı da biraz yarım bırakacak gibi görünüyor... Ananesi ve plana sonradan dahil olan annesiyle birlikte dünyanın en absürd turizm? şekli olan sağlık turizmini gerçekleştirmek adına kötürüm cenneti bir kaplıcaya gidiyor... İnternet kafe bulabilirse sizlerle arayı açmamaya çalışacak, günaşırı falan yazılar yazacak umarız...


Beni çok özleyeceğinizi sanmam...küçükleri gözlerinden, büyükleri ellerinden, yaşıtlarımı yanaklarından öper bensiz İstanbul'un tadını çıkarmanızı dilerim... Maceralarımı (eğer olursa) sizlerle paylaşmaya çalışacaıma and içerim... Varlığım Ersen ve Dadaşlar'a armağan olsun... Ne mutlu androidim diyene....

3 Temmuz 2009 Cuma

Daha haftam dolmadan, acemiliğimin doruklarındayken, 10 tane izleyicim olsun bşka birşey dilemem modundayken.... Kavram olarak yeni tanıştığım MİM dalgasıyla başbaşayım.... sltn tarafından mimlenmiş bulunmakta ve mimlenmenin ne demek olduğunu da yeni anlamaktayım (bu da itiraf)... Hadi bakalım neler varmış bende:

* Yemek yerken, gözüm hep başkasının tabağındadır... Acaba bu kadar zamanda o ne yedi ben ne yedim? Ortadaki salatadan kim çok yedi , kim az yedi? Çok yiyen zayıf biriyse " lanet olasıca ye ye,bi gün şişersin inş." hafif tombulsa "Neden böyle olduğu belli, aslnda çok yemıo ama hızlı yio bıtbıt fısfıs..." diye içimden düşünürüm... (kötü bi niyetim gebereyim ki yokk)

*Trigonometride sin60 çat şu, cos 60 çat şu diye asla bilmiyorum... Hemen küçük üçgen çizerek, yarattığım üçgende hesaplıyorum... Ama bunu genelde saklıyorum, siliyorum hemen o üçgeni.... Kınamasınlar beni diye ... poohh

* Eskiden çok eskiden, henüz cennet plajı otoban olmamışken ben Serdar Ortaç'ı kadın sanıyordum... Güzel bile geliyordu.. o zeytini neden bir erkeğin göbeenden yemediğini düşündüğümü hatırlıyorum...

*Kuaförde yandı dediğim saçlarımı, aslında kendim kesmiştim... Ama nasıl söyleyebilirdim ki, makas kaydı mı diyeydim....

*Saçtan başladık madem şöyle gidelim.... Kısa saç bana yakışıyo falan diyorum ama sırf üşengeçlikten kestiriyorum....

*Çoğu şeyi Kıskanıyorum ve kıskanmıyorum diyenlerede " ay inanmıyorum"

*Sayısını hatırlamadığım kadar aptalca şey çaldım... Çalmak denemez aslında dünya malı dünyada kalır.... Çarpılmadım Ayaktayım....(hiçbirinin değeri 5 liradan fazla deildi, belki cezayı düşürür diye...)

*Hayali bir dünyam var ve yarattığım 3 esas karakterim...Canım sıkıldığı zaman evde yalnızken onlardan biri oluyorum...3üde birbirine benziyo.Tanısanız seversiniz...

*Utanmadan bir gün perfect lover'ımı bulabileceime inanıyorum....

* Keşke diyorum ama çaktırmıyorum....


Bence fazlasıyla enayice bissürü şey yazdım... Yeter de artar bile.... Bende mimlemeliyim ve bu bir dalga halinde devam etmeli.. Kelebek etkisi belki Arizona'da kasırga çıkarmalı diyorum ve mimimi -burccu- ya atmak istiyorum.... Tek seçeneğim de o sanırım... :)

Türkün aklı ya kaçarken yada ?

Mevsim yaz ,tatile çıkarken ister özel arabanızla, ister otobüsle olsun ihtiyaç molası vereceksiniz, koşa koşa hela yolunu tutacaksınız... Hadi tatile çıkmasanız bile, ya bir avm'de yada okulda falan umumi tuvalet kullanacaksınız... Bu konu toplumsal bir konu yani, duyarlı bir biçimde okumanızı tavsiye ediyorum... Burdan sözüm tüm bünyesinde umumi tuvalet bulunduran kurum ve kuruluşlara.
Tuvaletlere tasarruf olsun diye sensörlü lamba koydunuz mu? Koydunuz... Su tasarrufu olsun diye sensörlü musluk koydunuz mu? Koydunuz... Bu mudur? Teknoloji bu kadar mı? Bence değil... Klozet kapakları genelde umumi tuvaletlerde hep açık durur, neden, çünkü kimse kapatmaz... Kapatmayınca ne olur toz düşer, havadan pislik düşer... Ama sensörlü klozet kapağı yapsanız, O k.ça karşı hassas olsa, görür görmez açılsa, göremeyince kapansa.... Buna dışkıyı görür görmez otomatik harekete geçen sifon da ekleseniz... Çok süpersonik bir tuvalet olmaz mı?
Bence olur... (Elbet böyle bir tuvalet vardır ama genele yayılsa, standartlara geçse falan fena olmaz gibi.)

2 Temmuz 2009 Perşembe

Tanışkan insanlar

Sanırım bazı insanlar daha uyumlu... Ev taşınsalar hemen çevreden arkadaş bulurlar, bir cafeye gitseler hemen garsonla kanka olurlar, yeni işe girseler ilk günden işin erbabı gibi davranırlar, Konsere giderler hemen tanımadığı insanlarla kolkola zıplarlar, benzinciye giderler pompacıyı kafalarlar (!? bu ne be) yani kısacası girdiği her yeni ortama ışık hızında uyar ve ortamdaki herkesi kafaya alır... Bazen o insanlardan oluyorum, çok garip bir duygu, geçen gün otobüste tanıştığım teyzeyi unutamıyorum mesela...Hep onu merak ediyor, onu düşünüyorum napıyordur acaba şu an diye...
Anlaşılan ben o insanlardan olmaya pek müsait değilim... Birazda umarsız olmak gerekiyor o insanlardan olmak için, hemen insanlarla kaynaşmak ama arkanı dönüncede "koyver gitsin be aamaan" diyebilmek gerekiyor.. Ki ben geçenlerde internette okey oynadığım çocuğu bile hala düşünüyorum... :) :/

Bavul


bavula koyulup, hiç üste geçirilmeyen kıyafetlere çok acıyorum bazen... Kulübede kalmış Semih kadar duygulandırıyolar beni... Tatil bitmeden gönüllerini almalı 90. dk dahi olsa onlara bi şans vermeli ....

Amerikan dizi/filmlerinde Chuck Fenomeni


Farkettim de bir çok Amerikan dizi veya filminde Chuck var. Saymaya çalışsam: Zaten Chuck dizisinde Chuck Bartowski , Gossip Girl'de Chuck Bass, Pushing Daisies'da Chuck diye hitap edilen Charlotte..... Sırf bu sezon yayınlananlardan aklımda bunlar kalmış....

Bernard Shaw ne demiş?

"akıllı adam aklını kullanır, daha akıllı olan başkalarının aklını kullanır." demiş B.Shaw.. Ben teoride anladım da pratikte tık yok.. Bunu yapabilen var mı, bana ulaşsın? Nasıl kullanıcam ben başkasının aklını ya, kendiminkini kullandım sıra ona mı geldi şimdi?

Edward'ı ertelemek..


Popüler olan şeyler konusunda haddinden fazla tereddütlüyüm arkadaşlar… Harry Potter rüzgarı çıktı, dinsin diye bekledim… Yüzüklerin Efendisi, hakeza öyle(sonra hastası oldum o ayrı)… Matrix’i hala izlemeye karar vermedim… Şimdi bir de Twilight çıktı… Herkesin elinde, dilinde, rüyasında Edward… Sanırım okusam veya izlesem bende aşık olurum… Ama olmaz Edward, yapamam… Aşkımızı ertelemek zorundayım…

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Yarım Bırock'ıldım...:(

Hep ben yarım bırakmadım... Kimi zamanda öyle bir yarım bırakıldım ki, hayatımın gidişatı değişti... Bunlardan en önemlisi, ben körpecik bir fidanken başımdan geçti.. 6 yaşındaydım, anaokulu müsamereleri vardı...Banada öğretmen sibel can'ın son kasedini almamı, müsamerede "bu devrde kmse sultan değil,hükümdar değil" gibisinden giden şarkıyı playback yapacağımı söyledi... Annemle gittik, hiç unutmam çocukluk aşkım Teoman'ın bile kasetlerini almayan ben Sibelcan kasedini aldık... İşte provalar başladı falan, öğretmen kasedimi aldı ve tam provaya başlayacakken bana hayatım boyunca unutamayacağım bir olay yaşattı:
(yarim: ben)
(Godoşoca: öretmen bozuntusu)

Godoşoca: Yarim' cim şey sen bu Sibel Can kasedini xxxx arkadaşına ver, o çalışsın..
Yarim: Neden?
G: O sibelcan'a daha çok benziyor, seni Ricky Martin'in arkasına dansçı yapalım...
Yarim: ama Banane kasedi ben aldım, banane.. kem küm...

Bir öğretmen neden bunu yapar, önündeki çocuun geleceği hiç mi umrunda değil... Birde açıklamasına bak, "0 Sibelcan'a daha çok benziyor." Ya sen manyak mısın? Çok meraklıydım o boklu sibelcan'a... Baştan söle bana bende gidip rüyalarımda kendimi Sibelcan olarak görmiyim...

İşte bu agresif kişiliğimi, her bulaştığını yarım bırakma huyumu eminim bu olaya borçluyum... Korkuyorum, sanki bulaştıım her konuda biri gelip "stop! bu işi yapamazsın" diyecek...:(
Buradan o hayatımı karartan kız kurusu anaokulu öğretmenime, sibelcan'a ve Sibelcan'a benzeyen balık eti arkadaşa lanetlerimi iletiyorum... Beni siz delirttiniz...

Psikolojik Yaklaşımsı (Mırıldanan Adam)




Bir ortamda bildiği şarkı çalınınca şarkının sözlerini mırıldanan insan; eminim yalnızken o şarkı çıksa ya susar adamakıllı dinlersin yada sesli bir biçimde eşlik edersin.. Peki niye toplum içinde böle gözlerini kaçıra kaçıra iç dünyanda çok bambaşka bi insanmış gibi mırıl mırıl şarkıyı söylersin…. Ya sus sabret doğru düzgün dinle, yada başla adamakıllı söyle eşlik et şarkıya… Ama yok böyle yapmazlar, hep bir dikkat çekme, cool olma hevesi…

Birde ben gibi onlara laf eden insan tipi vardır, oda şarkıyı bilmemenin verdiği ezikliği, şarkıyı mırıldananla dalga geçerek atar….

---Ne yapalım insanız işte, alt benlik, üst benlik, ego, süper ego hepsi mevcut… Kaptırıyoruz kendimizi bazen...... Ama abi gerçekten bak şarkıyı bilmemekten deilde yanı ne alaka yanı neden bıtbıt bıtb ıtııııggjfk……………..(yarımbırocker’ın iç kapışması.)