31 Ağustos 2010 Salı

To be or not to be



Gün geçmiyor ki bir şeyleri kıskanmayalım.

Resim sadece bu manzarayı iple çektiğim için

30 Ağustos 2010 Pazartesi

hayata dair sırımsatan detaylar

Önemli olan hissedilen yaştır, temalı sözler üzerine düşündüm biraz...

Yaşı ilerlemiş ama kendini 18'inde hissettiğini söyleyen ve bunu (sarkık memeleri ve ağarmış göğüs kıllarıyla) sabahın 6sında koşuya çıkarak ispatladığını düşünen insanlar var.

Kaç genç yapar ki bunu?

Okunacak

Engin Geçtan- Zamane

29 Ağustos 2010 Pazar

Hazır aklıma gelmişken

Hayatımda iki kere içki yüzünden kusacak kıvama geldim. Kustum da zaten.
Hani cinsel ilişkiden sonraki bir kaç dakika bilincin farklı işlediği mala bağladığın anlar olurmuş ya.(hatta cem yılmazın bi gösterisinde vardı böyle bi muhabbet). Onu yaşamadım bilemem ama bu içki yüzünden midenin içine edilen durumlarda da insan çok garip varoluş problemleriyle karşı karşıya geliyor.
Çevrende "hadi sana şunu içirelim, gel şöyle uzan, dur dur yüzünü yıkıcam şimdi senin..." kıvamında sesler duymaktan sıkılmışsındır. O an herşey anlamsızdır senin için. Ve tövbe edersin hatta bi daha da içki içmem bu ne falan gibisinden.
Küçükken soğuk algınlığı olduğunda annen sana nası bakıyorsa yine öyle olsun istersin şartlar. Ama eve gittiğinde o muameleyle alakası olmayan serzenişleri çekmek zorunda kalırsın.
Ne derdi varsa bu yaşta, bi de kız olucak, ben bu yaştayken, bak hep senden yüz buluyo bu...
Kısacası bu durumda nereye gidersen git rahat edemezsin. Filozofların varoluş acıları gibi bi acı çöreklenir içine, hayatına yeni bir yön vermek istersin, herkesten nefret etme raddesine getirirsin içindeki durumu.
Ama tamamen ayılıp yemek yemeye de başlayınca herşey eskisi gibi olur. (benim ilk kusma vakamda kusma değil kusmalar'a ulaşmıştı olay. 2 gün kustum)

-YAa biliyo musun beş shot yaptım ardarda hiçbişey olmadı buseferkine 7ye kascam

Sonra ağzından buna benzer laflar dökülür.Hayat kaldığı yerden devam eder.
Bir gün yine miden içki yüzünden lanet bi hale gelmiştir. Yine herşey anlamsızlaşır. Kimseyi görmek istemezsin, ya da göremeyeceğin birini görmek istersin. Yemek yiyemezsin, su içsen miden bulanır. Bi daha da içen top olsun dersin...
sonra
-Yaa bu hafta sonu birimizde toplanıp çilingir sofrası mı kursak..

Ama sanırım limitlerimi öğreniyorum yavaş yavaş.
Bir de adettendir: "Karıştırmıycan aga, biraysa bira iççen hep, votkaysa votka..."

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Emekliliğe daha çok mu var ne


Bir şeye başlarken parmağıma falan ip mi bağlasam , ne yapsam onu yarıda bırakmamak için. Ya da ondan bıkmamam için.
Maymun iştah falan iğrenç şeyler bunlar. Ve bu huyunun nesnesi arttıkça her yeni başlangıça karşı da önyargın oluyor, zincirleme şekilde hepsi yarıda kalıyor falan.

Not: Dertsizlikten kendine bunu dert edinmiş mal deme bi dinle önce. Empati yap ya da empati kur mu derler?

26 Ağustos 2010 Perşembe

Ben ve diğerleriniz


Artık taraf olmanın da modası geçmiş gibi duruyor. Yani bir düşüncenin koyu taraftarı olmanın demek istiyorum. Herkes daha rafine, daha karma, bi ondan bi bundan düşüncelere sahip artık. Zaman, farklı düşüncelerin farklı taraflarını benimseme zamanına döndü.
Bana göre doğru olan da budur zaten. Hiç bir fikir, ideoloji, akım, sanat anlayışı yoktur ki tüm ayrıntılarıyla mantıklı ve akla yatkın olsun. Ya da herhangi birinin düşüncelerine yüzdeyüz uyum seviyesinde olsun.
Ama sırf ben bağnaz değilim, at gözlükleriyle bakmıyorum diyebilmek için içlerine sinmeyen şeyleri dillendiren. Ya da aslında daha radikal fikirleri varken, bazı şeylerden çekindiği için önce sözlerini sonra da fikirlerini yumuşatan insanlar var.

Yumuşatmayanlaraysa, yani her soruya yuvarlak cevaplar verip, herkese göz kırpmayanlaraysa aşağılık gözüyle bakıyoruz.

Hayat, insanlar ve düzen aslında hiç bir şeyin bayrak taşıyıcılığını yapmaya değmeyecek kadar nankör. İsterseniz bana apolitik genç damgasını da vurabilirsiniz. Ama elbette içimde tuttuğum taraflar var. Ya da taraf demiyim de kötünün iyisi olanlar var bana göre.
Ama dediğim gibi kötünün iyisi. Hiç kimse de mükemmel düzenin şifresi yok. Kötünün iyisi zırvalamalarım da bi hayli saçma kabul ediyorum.
Yazdıkça fikir değiştiriyorum.

Çünkü tüm insanlar kötü.
Çünkü tüm insanlar iyi.

24 Ağustos 2010 Salı

Sayıların Gizemi- Annemarie Schimmel


En son okuduğum kitap bu başlıktaki. Her okuduğum şeyi gelip yazma gibi bir huyum yoktur ama hoşunuza gider diye düşünerek kitaptan bazı sayıları aktarıcam.

5: İslamın beş 5 şartı vardır, namaz günde 5 kere kılınır ve İslami hukukta 5 kategori vardır.

6: Zerdüştçülükte yaradılışın 6 döneminin 6 yüce meleği vardır.

7: Kur'an a göre dünya 7 katlı yaratılmıştır, hac sırasında tavaf 7 kez yapılır, şeytan taşlanırken 7şer taşla taşlanır, Buhari'nin bir hadisine göre 7 büyük günah vardır.

8: İsa büyük çile'nin 8. günü dirilmiştir.

12: 12 havarinin amacı teslis inancını dörtbir yana yaymaktır. Yani teslis inancı 3le sembolize edildiği için 3çarpı4= 12 havarinin amacı.

40: Türkler için çok anlam içeren bir sayı. (40 kere söylemek, 40 gün 40 gece, kırkayak, kırklareli, kırkyılda bir, kavhenin kırk yıl hatırı var, kırkından sonra azanı teneşir paklar.)

22 Ağustos 2010 Pazar

100 Things Challenge


"Sahip oldukların zamanla sana sahip olur."
Sözüyle başlayalım önce. Bu mantıktan yola çıkarak, bu gidişe ve tüketim bağımlılığına kendi hayatında bir son vermek isteyen bir adam var karşımızda, Dave Bruno. Ama yaptığı hareket kendisiyle kalmayıp, bir çok insana da ilham vermiş durumda. 100 Things Challenge adını verdiği projesi yaşamak için 100 eşya seçip diğer tüm hepsini hayatından çıkartmaya dayanıyor. Kıyafetler, teknolojik cihazlar, kitap, ayakkabı... kısacası kullandığımız her şey listeye dahil ediliyor. Bu zat-ı muhterem bunu 2008'de yapmaya karar vermiş ve hala da bu felsefede yaşamakta.
Ama artık sadece o değil böyle yaşayan, bir sürü insan Dave'in yaptığı gibi eşyalarını 100'e çoktan indirmiş durumda.
Bence gerçekten ilginç ve yaratıcı bir hareket olmuş, Türk annelerini bu adama emanet edip o vitrinlerin ve mutfak dolaplarının akıbetini izlemek gerekir diye düşünüyorum.
(Bilgilerin bir kısmı Radikal Cumartesi'den alıntıdır.)

Eğer merak ettiyseniz, buralardan inceleyebilir veya takip edebilirsiniz...
http://www.guynameddave.com/100-thing-challenge.html
http://www.facebook.com/home.php?#!/100thingchallenge?ref=ts
http://twitter.com/guynameddave

En-el rock

Eğer bir konuda herkes suçluysa,bu kimse suçlu değil demektir.
---------dünyada---------mutluysa-----------mutlu
---------davada-----------haklıysa------------haklı
---------savaşta-----------güçlüyse-----------güçlü

19 Ağustos 2010 Perşembe

Bugün de hayata dair 2 bulgum var


- Türk televizyonlarından alıştığımız bir manzara. Biri yayına bağlanır ve sunucuyla bir türlü iletişime geçemez. Sonra o nadide söz söylenir sunucu tarafından;
"Hanfendi/beyfendi televizyonunuzun sesini kısabilir misiniz?"
Artık bunu milletçe öğrenmenin zamanı geldi. Yayına bağlanırken televizyonun sesini kısıcaz...

-Diğer konu ise markette veya herhangi bir yerde sıra beklerken biri gelir ve en öndeki kişiden sırasını ona vermesi için izin ister. O kişi de izin verir. Tüm kuyruktan izin istemesi gerekmez mi? o öne geçen aceleşinas kişi yüzünden tek bekleyen sıranın en önündeki insan değil ki. He çok yardım severse o kişi, kendi sırasını vermek demek sıradan çıkıp en arkaya geçmektir. Geçsin sıranın sonuna.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Tespit

Film izlerken bir şeyler yemeyi ve özellikle patlamış mısır yemeyi ilk kim çıkardı? Hani bari sessiz yenilebilecek birşey olsa yine iyi.
Biri mısır yerken hele kendim mısır yerken ben odaklanamam ki filme. Odaklanamıyorum da zaten. Baksana bu sıcak yaz gününde bunu dert edindim kendime.
Bir de frigo olayı var. Ben hiç film izlerken frigo yemedim, normalde de yemedim hiç.
Bunlar garip şeyler. Şuan azalsa da frigo sinemayla özdeşleştirilmiş birşey mesela.

Bir yiyecek veya içeceğin bir olayla veya etkinlikle özdeşleşmesi çok garip. Biri ölünce helva yapmak gibi. Ya da doğum gününde pasta kesmek gibi(ne yani ben kadayıf alıp mum dikemez miyim). Hurmayı sadece ramazanda yeyişimiz gibi.

Bi de bu konudan biraz uzak bir şey olucak ama. Hani eminönünde falan çok satılan çember şeklinde hamur tatlısı var ya. O nam-ı diğer kerane tatlısı mesela. Bak bi düşün o ismin sebeplerini insana çok mantıklı geliyor, amaca uygunluk açısından.

Ama sinemada mısır yemenin böyle bir mantığı yok işte.

Hayat bazen zeki müren

Artık bu yazamama halimi kırmak istedim ve kendimi zorlaya zorlaya bastım yeni kayıt tıklantısına.
Şu sıralar tam ideal bir yaşantım var esasında. Yeteri kadar dışarıda olma, yeteri kadar evde internet başında olma.
Ama ne olursa olsun gördüğüm insan sayısı azaldı ve girdiğim ortam da.(otobüs,dersane,restoran, playstationcı, simitçi... falan) Dolayısıyla bir fikir tıkanıklığı yaşıyorum hali hazırda.

Ama bu aptal yazıyı yazdıktan hemen sonra yenikayıt a basıp daha düzgün bir yazı yazma peşindeyim. Dua edin de sayfayı açtığınızda 2. sırada göreceğiniz yazı olsun bu.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Mevsimnormallerinin

Sadece bende değil sanırım tüm blog aleminde bir rehavet ,bir gevşeme var..

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Deathnote

Hayatımda 2.kez cenazeye gittim ve ilk kez toprağa gömülme anını gördüm.
Tabi ki milyonlarca şey aynı anda geçti aklımdan. Kafam zaten karışıktı. Bu durum pek hoş olmadı tabi. Ama insanları sevmek kadar acıtan bir şey yok şu hayatta, yani onu kaybetmek kadar acısı yok.
"Bağlanmayacaksın bir şeye öyle körü körüne, onsuz yaşayamam demiyeceksin. Yaşarsın"
Fakat el mecbur bağlandığımız insanlar ve şeyler var. Onların kaybını görmek de bi hayli olası. Bu durum insanın kendi ölümünü veya yalnızlığını hatırlattığı için mi bu kadar acıtıcı. Yoksa saf bi şekilde ölen birine üzülemez miyiz falan? Bunların hepsini düşünücem önümdeki zamanlarda.
Bu konu hakkındaki fikirlerinizi paylaşırsanız benimle çok sevinirim.

13 Ağustos 2010 Cuma

Hayaller step I

An itibariyle Boğaziçi Psikoloji öğrencisi olmaya sadece bir kayıt kadar uzağım...

12 Ağustos 2010 Perşembe

Hepsi ölüm korkumuzu dindirmek içün

Eveet uzun süredir içimde tuttuğum bir fikir bu. Schopenhauer beyimizin fikirlerinden esinlendiğimi belirterek başlıyorum.
Mutlu olduğum anlarda,bu mutluluğun biteceği, bu sürecin hiç bir şekilde yenilenemeyeceği günlerin geleceği fikri beni mutsuz ediyor.
Kısacası mutsuz olmak bazen daha huzurlu. Hayat tükenen bir şeyse, bu anlar esasında tükenen mutluluklar zaten.
Madem bir gün öleceksek, ayrılacaksak öyle mutsuz bir hayatımız olmalı ki ölüme neşeyle koşalım.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

?

Hadi ilimle bilimin farkını anlatın bana. Google a bakmaca yok.

Ketum Yeni Dünya


*Herhangi bir toplu taşıma aracına biniyorsun, herkes birbirine hava sıcaklığının ve ter kokusunun sebebi karşısındaymış gibi davranmakta.
*Markete giriyorsun, kasiyer iş saatlerinin ve patronunun gıcıklıklarının sebebi karşısındaymış gibi davranmakta.
*Yolda yürüyorsun, yürüyen kadın kaldırımlarındarlığının ve fazla kilolarının sebebi karşısındaymış gibi davranmakta.
*Hastaneye gidiyorsun, doktor düşük maaşının ve sıkıcı hayatının sebebi karşısındaymış gibi davranmakta.
*Okula gidiyorsun, müdür yardımcısı ailevi sorunlarının ve müdürden azar işitmesinin sebebi karşısındaymış gibi davranmakta.
*Postacı geliyor kapıyı açıyorsun, buraya kadar yürümesinin ve lanet olası nasırının sebebi karşısındaymış gibi davranmakta.
*Annem yanıma geliyor ona yardım etmemi istiyor, ben tatilin sıkıcılığının ve başımın ağrımasının sebebi karşımdaki kadınmış gibi davranmaktayım...

Siz de live is life şarkısındaki labalapbapbap kısmından hayli uzak bir ruh haliyle mi yaşıyorsunuz?

10 Ağustos 2010 Salı

Okumak ve Bilmek

Dünyadaki bütün kitapları okumak istediğini söyleyen bir arkadaşım vardı. Aslında onun istediği dünyadaki bütün kitaplarda ne yazdığını bilmekti, okuma sürecinden hoşlanmayan(ya da asla kitap okumaya vaktinin olmadığını düşünen) bir çok kişi için de bu böyledir. Biri kitap okurken kitabın adına bakar, içinde neler olabileceğini düşünür ve o an bir arzu duyarsa o arzu o kitabı okuma arzusu değil, içinde neler yazdığını bilme arzusudur.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Memleketimden insan manzarası; froyd sapık ya la!

Psikoloji seçtim deyince alınacak bilimum tepkiler;

(ıyh ıyh ıyh=barney moloztaş gülüşü)

-ıyh ıyh ıyh, ilk once benı tedavi edersin.
-ıyh ıyh ıyh, heh sen ailecek bak bize.
-ıyh ıyh ıyh, bilinçaltıma inelim mi?
-ıyh ıyh ıyh, bu memlekette sana iş çok.
-ıyh ıyh ıyh, passiflora lar senden
-ıyh ıyh ıyh, psikopat olacan he anlasıldı.
-ıyh ıyh ıyh, işletme tutmuyodu de mi?

8 Ağustos 2010 Pazar

Inception 2

Rüyayla gerçeğin içiçe olduğu bir film, gözlerinizi ekrandan bir saniye bile ayıramayacaksınız...
Yok söyleyeceklerim bunlar değil.

Her ne kadar arkadaşımla birlikte ilk ve ikinci kısma da geç girerek herkesten küfür yemiş olsak da bi şekilde filme odaklanabildik. Ve cidden ayrıntıları çok hoş dizayn edilmiş bi film olmuş. Rüyalarda buluşuruz adlı ikinci filmi de çekilebilir bak, o en son topaç dönuyodu hala . (bir gece ansızın spoiler verebilirim)

Aksiyon sahnelerinde titreyen, ses yükseldikçe sağa sola kıpırdanan, altyazıya bakarken filmi kaçırıp triplere giren, ayakları şiştiği için bağdaş kurup oturan teyze filme dair unutulmazlardan.

6 Ağustos 2010 Cuma

Buda böyle bir hanımdır!


Referandumla yakından ilgili bir mahallem var.
Geçen gün zile basmış annemin kapıyı açmasını beklerken geçen bir diyalog;
Muhtar: Bak Zeynep eğer bi şekilde birilerine uyup, HAYIR oyu verdiğini duyarsam seni silerim. Hiç bi yardım falan bekleme benden.
Zeynep teyze tepkisiz kaldı.
-----------
Bir diğeri de çocuktan al haberi tarzında bi hikaye.
4 yaşındaki kuzenimi parka götürdüm. 6 yaşlarındaki bir arkadaşı yanımıza geldi ve
Çocuk:Celal sen evet mi diycen, hayır mı diycen? Biz evet diyceez.
Burada kuzenımın cevap vermesine fırsat vermeden ben devreye girdim.
Ben:Neden evet diyosunuz?
Çocuk: Çünkü evet güzelmiş. Evet demeliymişiz.
Bu arada ben mal mal düşünürken kuzenim konuştu.
Kuzen:Ben evet diycem, hayır diycem. Hayırevet evethayır diycem. (sonra da oyununa dönüp kendi kendine aralarda evethayır hayırevet demeye devam etti.)

Gerçekten de ne evet, ne hayır denesi bi kırksatır mı kırkkatır mı sorunsalı. 3.bir seçenek olsa Havet gibi eminim onu seçecek bir sürü insan tanıyorum.
(Muhalif damarlarım kabardı)

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Ben film veya dizi izledikçe kendimi daha iyi ifade etmeye ve sağa sola replikler sallamaya başlıyorum. Hayatımı kameralar beni çekiyormuşçasına yaşamaya başlıyorum.



Şuan bu yazımın yarıda kalmasına üzgünüm. Ama nokta

3 Ağustos 2010 Salı

Inception çılgınlığı


Herkesin söz birliği etmiş gibi bu filme övgüler yağdırmasından sonra baya bi düşündüm. Bazı işler, düşünceler, emekler var ki herkes tarafından takdir görüyo. Evrensel iyi gibi bi kavram olabilir mi? bunu düşündüm sonra. Bence kesinlikle olamaz. Ama bu filme nasıl oluyor da bu kadar büyük bir kitle hayran olduğunu söylüyor?

He bir de her zaman olduğu gibi bazıları sadece büyük bir çoğunluktan farklı olduğunu göstermek için kendini bu filmi eleştirmeye, kötülemeye vericek. Elbet sevmeyenler olacaktır, belki ben de sevmeyeceğim bilemem daha izlemedim. Anlatmak istediğim, herkes sevmiş ama ben herkes değilim ben sevmemeliyim, önyargısıyla filmi izleyenler ve yorumlayanlar. Onlardan olmayalım, olanları uyaralım.

Bir de Nolan'ın işlerinin insanı heycanlandırmaması bi hayli zor...
Lanet olsun ki konusu da rüya, bilinçaltı falan. bilin çaltı

2 Ağustos 2010 Pazartesi

C

Bi anda bu ruh haline nasıl gelebildim bilmiyorum. Bir haber, düşünce birden insanın beynini ele geçiriyo ve aslında bilindik ama gelmesinden korkulan sona doğru bir adım atıyosun. Artık sona daha yakınsın, son gelmese bile bu düşünceden sonra eskisi gibi de olmaz hiç bi şey.
Duygularımı anlatmanın bu kadar zor olduğu konu nadir bulurum sanırsam. Ama belki de ben herşeyi kafasına takan hıyarın tekiyim. Yalnızca bunun kendi hayatımda yaptığım herhangi bir işten daha iyi olduğuna emindim.

Merhaba eski alçaklık kompleksli günlerim, elveda hiçbizaman tamanlamıyla sahip olamadığım samimiyetim.

(artık kaymaklı,sütlü ve vanilyalı dondurmaların tadını ayırabiliyorum sanırım)

Bookie


Size asla bir arada göremeyeceğiniz kadar para gösteremem. Ama size hayatınızda asla bir arada göremeyeceğiniz kitap isimleri sayabilirim...
Şu an evde o kadar ayrı alemlerden ve ah bi alem! kitaplar var ki anlatamam.
Bunlardan kesitler sunucam sizlere. Gereksiz bilgi baabında. Belki bir gün işinize yaramaz tabi.

*Peter Schneider- Çiftleşmeler
*Osman Cavcı- Yanlış Anlaşılmış Filmler
*4 tane yazarı var- Avusturya Marksizmi
*Göran Tunström- Ben İSA
*Giovanni Scognamillo- Türk Sinemasında Şener Şen
*İbn Abdirabbih- Bedevi Arapların Özdeyiş ve Adetleri
*Gabriel Josipovici- Dokunma
*anonymous- Led Zeppelin ve Tüm Şarkı Sözleri
*Abdurrezzak Nevfel- Allah ve Modern İlim
*Mehmet Öztürk- Franz Kafka ve Sinema
*Tayyar Arı- Uluslararası İlişkiler Teorileri
*Besim Dellaloğlu- Frankfurt Okulunda Sanat ve Toplum
*Dhammapada- Budist Vecizeleri
*Lynn Hunt- Erotizm ve Politika

Emin olabilirsiniz bunlar sadece ve sadece bir kısmı. Ve benim bunları aynı kitaplık altında görmemi sağlayan yegane insan abime saygılar, hürmetler.
Bir gün işinize yaramazsa ne mutlu bana. Ama her kitaptan alınacak bir şeyler vardır. Don't worry!