28 Ocak 2012 Cumartesi

Bir otostopçunun hay aksi rehberi!

Zaman geçiyordu. İnadına güldüğümüz kötü espriler gibi hayatlar yaşamaya devam ediyorduk. Zamane İnsanı dediğim günden bugüne zaman değişti...Hala Zamane İnsanı olabilmem için benim de değişmiş olmam gerektiğini düşünürsek iyi bir şey yapmış oluruz.

Çünkü, ufaklığından beri her şeyi deşmeye, buluttan nem kapmaya, şüphelenmeye alışmış bir insanın kendine başlangıç noktaları seçmesi kolay değil. Ama sanırım oluyor. Gittikçe, yaşlandığımdan ya da olgunlaştığımdan mıdır bilinmez beynimin iplerini kısaltmış, dolaşabileceğim dairenin alanı da bir hayli daraltmış durumdayım. Ben büyüyorum, her dünyaya gelen insan gibi. Benim tek sorunum ise bunu kabul etmemem. Ciddi anlamda.
Bir yandan değişimi ve dinamizmi savunurken bir yandan da dinamizm anlayışımın değişmesi beni tedirgin etmeye yetiyor. Şu anlık hayat görüşüm bana bizi belirleyen şeyin tecrübelerimiz, yani aslında yaşantımız, pratiklerimiz olduğunu söylüyor. Ben bir insanı uzun süre ondan da karşılık alarak sevmeye başladıysam, bu bunun ayan beyan örneğidir.

Bununla uğraşmayacaksınız biliyorum ama az geri gidip geçen seneki yazılarıma göz atarak durumu anlayabilirsiniz. Romantiklikten gıdım haberi olmayan ben, cidden sevmeyi öğrendiğimi sanmaktayım. Bu durumu bazı zeki insanlar benden evvel farketmiş olacaklar ki beni test etmeye kalktılar. Zekalarına duyduğum hissi onlara duysam zaten onların yanında olurdum. Bu testte boş kağıt verdiğimi söylemekte yarar var.

Böyle işte, insanın içini dökmesi lazım. Geleceğin psikoloğu olarak, bu tırt tavsiyeyi kendime de veriyorum. Çünkü zaten siz de biz de tırtız. Kasmanın alemi yok. İşte, eskisi kadar nefret etmiyorum kişisel gelişim kitaplarından. Salak insanlar okumalı onları. Okuyun yani eğer salaksanız, işe yarama ihtimali yüksek.  İşe yararsa üzülmeyin, salak olmak fena değildir.

İçimi döktüm buraya, bu da demek oluyor ki daha iyi bir seçeneğim yoktu. İçimi dökmeyi, cümlelere form vererek, bir tutam kurgu katarak yazsaydım aynı şeyi demezdim. Ama bu katıksız iç döküş yazısının tek anlamı benim şu an kendimi yalnız hissetmemdir. Geçecektir. Çünkü sabah kahvaltısına pastırma yapılacağı bilgisini aldım az önce. Üstüne filmler indirdim. Evim sıcak. Abim var, uzakta da olsa bir adam var şunun şurasında beklediğimiz. Yani, durum o kadar da fena değil.

Yazdıklarını tekrar okumadan yayınla'ya basmayan bizden değildir.

The Purple Rose of Cairo













           



            Çok şey düşündürten film. Gerçek mi, kurgu mu? Düşün, çık işin içinden. 
Sanırım filmlerin ve rüyaların onca güzelliğine rağmen gerçekle büyülenmek istiyoruz. Ama pek mümkün görünmüyor.

            Önümüzdeki günlerde geçip Word'ün başına Woody Allen'ın bu filmisi hakkında uzun bir yazı yazmayı planlıyorum. Sinefil için yazdığım yazıları da, Sinefil basıldıktan sonra burada paylaşmak istiyorum.
Şimdilik size, bu filmden alıntılar sunmakla yetineceğim. 


Cecilia: I just met a wonderful new man. He's fictional but you can't have everything.
*
Tom Baxter: [to Cecilia] I love you. I'm honest, dependable, courageous, romantic, and a great kisser.
Gil Shepherd: And I'm real.
 *
Henry: No! No! Don't turn the projector off! No! No! It gets black and we disappear!
*
Larry: I want to go too! I wanna be free! I want out! 
Mr. Hirsch's Lawyer: I'm warning you, that's Communist talk!

16 Ocak 2012 Pazartesi

Fotografium, Turkcell Blog Ödülleri'nde aldığı başarısını bizimle paylaşıyor!

Fotografium Canon 600D profesyonel fotoğraf makinesi hediye ediyor! Yarışmaya katılarakCanon 600D Manfrotto tripod ve Kata sırt çantası kazanma şansı yakalayın! http://blog.fotografium.com/fotografium-canon-600d-hediye-ediyor/ sayfasını ziyaret ederek yarışma hakkında diğer bilgilere ulaşabilirsiniz.


Ben katıldım, siz de katılın, şansınızı deneyin bence. Bize de bir gün kader güler, güler inşallah. 600D mis olur, mis. Ama neyse, heyecan yapmamak lazım.