18 Aralık 2009 Cuma

zamanın ne kadar hızlı geçtiğini masadaki buz gibi çayı kafaya dikince anladım...

Saate bakınca akreple yelkovanı da göremedim, amansız kovalamacalarını bırakıp gitmişlerdi. Üzülmüşlerdi belkide bir isviçre saati'nin yelkovanı ve akrebi değillerdi,yada bir rolex'in.. Mehmet Ali Erbil bile teselli hediyesi olarak vermezdi o saati yalnız ve güzel ülkemin yalnız ve güzel halkına...

Ama olsundu, işlevi değil miydi önemli olan, bize böyle öğretilmemiş miydi?
Evet böyle öğretilmişti.

E onlarda kendi çaplarında tik olsun tak olsun akıp gidiyorlardı, Einstein'ın izafi bulduğu zamanın kucağında...
Neyse belki cumaya gitmişlerdir, gelirler bir kaç saate kimbilir...

Bende çayımı tazeliyim, makyajımı da tazelemek isterdim, çantamı da alıp masadan kalkıp onu öyle masada yalnız bırakmak isterdim. Tuvalette telefon konuşup geri dönmek de olabilir mesela...

İyisi mi yol yakınken dönmek en başa... zamanın ne kadar hızlı geçtiğini tokat gibi yüzüme çarpan çayımı inadına buz gibi içiyorum, eski anlardaki gibi.. o sıcacık dakikalarındaki gibi... Ah be, zaman ne çabuk geçiyor...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Zaman geriye dönmemek üzere kapını çarpan umursamaz, güvenim dört nala kaçan bir korkak.. diye başlar Gam Tozu Ve Dünyanın Ninnisi isimli parçca.. Zamane İnsanıda zamanın geçtiğini anlar. Bak daha demin gibi hatırlıyorsun o çayı içmişsin. vs vb.

BnYmN dedi ki...

vouv :İ
çooooook ince noktalar sezdim ben bu yazdıda :İ

duyguözbağcı dedi ki...

ne gibi bünyamın ??
:)