16 Ocak 2011 Pazar

3x=12 => x=4

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.

Naah!. Neymiş eşit doğarlarmış. Nereye eşit doğuyoruz ya, aklınız alıyor mu sizin? Bir de vicdana sahipmişiz, kardeşlik falan neyse bunları geçtim ben... Eşitlik kısmına takıldım.
Kafanızı kumdan çıkarın da bi bakın! Örnek bile vermek istemiyorum. (Afrika'daki aç çocuklara, Filistin'de bomba altında doğan çocuklara falan hiç giresim yok)
Bana cevap olarak, ordaki eşitlik haklar bakımından eşitlik anlamına geliyor, diyeceksiniz. Biliyorum... Yani eşitlik var.. Öylesine bi eşitlik.
"Yaa bırak bırak hakları eşit olsa nolur ya, kullanamadıktan sonra. İstediği kadar debelensin"
Bana kimse eşitliği yüceltmesin. Eşit şartlarla doğulmayan dünyada haklarca da eşitlik olmaz.. Olsa da iki yüzlülükten başka bir şey değildir, hele hele abartıldığı kadar kutsal bir şey hiç değildir.
E peki napıcaz?
Şart bakımından kötü durumda olana daha fazla haklar verebiliriz. E , bu da pozitif ayrımcılık. Yani kılıfından çıkarırsan tamamiyle ayrımcılıktır. İyi şartlarda doğana, o durumda olduğu için "tuzukuru" damgası vurup, haksızlık yapmış oluruz.

Ee, so what?
Kısa kesiyorum.. Eşitlik diye bir şey yalan. Külliyen yalan.
Tartışmak isteyen varsa bu konuyu benle, yemin ediyorum saatlerce konuşabilirim.

15 yorum:

duyguözbağcı dedi ki...

öyle bi yemin etmişim ki,

allaama kitabıma , diycekmişim nerdeyse.

http://semsiyesizkadinlarbulvari.blogspot.com/ dedi ki...

olma ihtimali de yok.iddasında bulunmakta biraz ahlak mastürbatörlüğüne giriyor benim bakımda çünkü seçeneklerimizi başkalarının belirlediği bir ortamda bizde seçim yaptığımızı sanıyoruz ki beyannemenin 29.maddesinin 3. fıkrasında da derki Bu hak ve özgürlükler, hiçbir koşulda Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı olarak kullanılamaz.
ayrıca doğanın kendisi asimetrik bi durumdayken insan ırkı olarak simetrik hayatlar yaşamaya çalışmakta farklı bir sorun doğurmaktadır .farklı bi atlamada bunla ilişiklendirebileceğimiz bi durum da kainatta herşey kendini minimum enerji ve maksimum düzensizliğe çekmek ister(entropi).düzenlerin doğurduğu kanunlar bildirgeler yasalar dönüp dolaşıp ilgili olduğu toplumları düze(nle)rler.toparlarsak beyaz adam işine,kızılderili düşüne göre yaşar.

Adsız dedi ki...

evet eşit doğarlar, ve eşitlerdir de. Bunun pratikte var olmaması o insanları daha az eşit yapmaz. Zaten mücadele de o kişilerin de eşit haklara sahip oldukları ve bunun düzeltilmesi için çaba göstermekten geçer diyorum ben

duyguözbağcı dedi ki...

s.k.b: dediklerinde haklısın. Eğer herkes eşitse, ki BM bunu iddia ediyor, eşitliğin sınırlarını eşit olan diğer insanlar da koyabilir demektir bu. Yani onların çizdiği eşitlik anlayışı zaten kendi kendini çürütüyor. Biz size eşitsiniz dediğimizde eşitsiniz, diyor bir nevi. Ama burda bu maddelere karşı bir nefretim veya kaldırılmasını istemem gibi bir durum da yok (sen kimsin lan diyorum burda kendime). Belki yalan da olsa, hoşuna gidiyordur birilerinin.

Adsızz: Canım adsız, teori kitaptadır, defterdedir. Ama pratik hayattadır, canlıdır. Mücadele edin daha eşit bir dünya için, ama bilin ki siz "daha eşit" derken bile eşitliğin olmadığını ve olamayacağını ispat ediyorsunuz. Bir şey ya eşittir, ya değil.
Hem madem eşit doğarlar, o zaman neyin mücadelesinden bahsediyoruz?

Adsız dedi ki...

eniştem ve ben eşitiz mesela
eh işte eniştem

duyguözbağcı dedi ki...

ingilizler aunt der geçiştirir ama bizde ablanın kocası eniştedir, bizim enişte biraz eh iştedir.

Array! dedi ki...

Ben teoriden bahsetmiyorum herkes eşittir derken. Ben gayet herkesin eşit olduğuna inanıyorum. Bunun BM'de yazmasının ya da yazmamasının çok da bir anlamı yok. İnsan hakkı denilen kavram zaten BM'nin yazdığı 30 maddelik bir beyannameden çok daha fazla, çok daha derin tartışılması gereken bir konu. Insan haklarını sadece yasal metinler olarak görmemek gerekiyor.

Çok uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye'den bir örnekle girelim olaya. Maddi imkansızlıklarından ötürü eğitim alamayan, evi barkı olmayan, hastanelerin imkansızlıklarından dolayı hayatını kaybeden insanlar vs var da var. Bir grup insanın bu koşullar altında yaşamak zorunda bırakılması onların eşit olma durumunu ortadan kaldıran birşey mi? Elbette hayır; zaten o kişilerin aslında imkanlardan faydalanma ayrıcalığına sahip olan kişi ve gruplarla aynı haklara sahip olduklarına inandığım için bu durumla mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Pratikte var olmaması o kişilerin hak ve özgürlüklere sahip olmadıklarını göstermez. Bu hak ve özgürlüklerinden başka aktörlerin faaliyetleri sebebiyle - mesela bu devlet olabilir; devletler üstü kurumlar olabilir- mahrum bırakılmış olmaları o kişilerin yaşadıkları coğprafyadan, boyundurluğu altına oldukları devletlerden, maddi durumlarından, politik görüşlerinden vs vs dolayı daha az eşit kılmaz.

duyguözbağcı dedi ki...

Array, anladığım kadarıyla 3.yorumdaki Adsız sensin.

Ben hak ve özgürlük açısından bir şeyler söylediğimi hatırlamıyorum ki bu özgürlük konusu da baya bi tartışılır.
Verdiğin örnekler üzerinden konuşacak olursak da, aslında sen de farkındasın ki hepsi dönüp dolaşıp paraya gelen konular. Birileri zengin, birileri fakir. Sen gidip bir fakire para versen, diğeri hala fakir olacak. Sen gidip bir köye yol yapsan başka bir köyün yolu hala olmayacak. Tüm Türkiye'deki eğitim ve sağlık sorunlarını çözdün diyelim Dünya'da birileri hala Aids'ten bebek denilecek yaşta ölüyor olacak. Yani para var olduğu sürece, birilerine az birilerine çok dağılmak zorunda ve birileri fakir olmak zorunda. Para ve malın amacı bu. Siz eğer bu sistemi kabul etmişseniz, bunu siz yaratmışsınız demektir. Devletleri de aynı şekilde yaratmadık mı? O da birilerine ayrıcalık veren bir kurum. İşimize gelince devlet lazım, anarşist mi olucaz. İşimize gelince de devlet gibi faktörlerin eşitsizliğe sebep olduğundan yakınıcaz. Bu bir ikiyüzlülük. Birine güç veren her şey diğerlerinden güç alır.
Sanma ki ben adaletsizliklerle mutluyum ve onların korunmasından yanayım. Ben sadece kendi penceremden bakıyorum ve kendimce realist olmaya çalışıyorum.

Ve, ilk cümlende "ben teoriden bahsetmiyorum" dedikten sonra son cümlelerine doğru, "pratikte var olmaması böyle olmadığını göstermez." diyorsun. Bir çelişki var burada.

Son olarak da nasıl bir mücadeleden bahsettiğini merak ediyorum... Açıklayabilirsen sevinirim. :)

Adsız dedi ki...

Bu bildiriyi hazırlayanları düşünürsek, bu devletlerinde daha sonra bu verdiğin örnekteki mesela afrikadaki aç çocukların, filistindeki bomba altındaki çocukların veyahut şu hindistanı sömürmelerinden ortaya çıkan fakirliğin sebebi olmaları daha garip değil mi ? :)

duyguözbağcı dedi ki...

sebebi olup olmadıkları tartışmaya açık olabilir ama gözle görünen bi gerçek var ki bu "barışçı" kurum ne ırak savaşında gıkını çıkarabilmiştir, ne de filistin'de...
Tamam unicef ve unesco komitelerinde yürütülen çalışmalar başarılı olabilir. Ama konu savaşa ve siyasi alana gelince ve özellikle bu Amerika ve İsrail'le ilgili bir meseleyse BM'den ses çıkması görülmüş bir olay değil

Ama ben BM'nin bu savaşlara ve ölen çocuklara sebep olduğundan ziyade, ses çıkarmadığından bahsediyorum. Sebep olanlar belli, olan olay belli ve hiç şaşırtıcı olmayacak bir şekilde sonuç da belli. E sebep olanlar zaten BM'nin borusunu öttürenler olduğu sürece Bm'den farklı bir davranış beklemek saçma olur.

Bu arada, sesini duymak çok güzel Feyyo:) kendine iyi bak

Array! dedi ki...

Selam duyguözbağcı. Evet yukarıdaki adsız benim.

Hem Feyyo'ya hem de sana tekrar söylemek istiyorum. İnsan hakları denilen kavramı sadece BM'nin hazırladığı 30 maddelik bir beyanname çerçevesinde değerlendirmemek lazım. İnsan hakkı kavramı yasaların bize sağladığı hakların çok daha ötesinde birşey.

Dünyadaki sosyal adaletsizlikten bahsediyorsunuz ikiniz de. Filistin'de bomba altında yaşayan çocuklar, Afrika'da HIV/AIDS'den ölen bebekler, açlık, yoksulluk. İlk sorum şu: Bu durumu bir adaletsizlik olarak tanımlıyor musunuz?
İkinci sorum ise: Eğer bu durumu adaletsizlik olarak tanımılıyorsan, bu tanımlamaya temel aldığın nokta eşitlik argümanı değil mi?

Belki demek sitediğim şeyi şu şekilde yazarsam daha açık olur. Ne filistin'de, ne de Afrika'da ne de Türkiye'de, kimse hakların ihlal edildiği koşullar altında yaşamamalı. Çünkü kimse bu şekilde yaşamayı hakketmiyor. Dünyanın neresinde olursa olsun herkes insan haklarının gözetildiği ortamlarda yaşamalı. Bu herkesin hakkı, çünkü hepimiz eşitiz, "insan" olduğumuz için hepimiz eşit doğarız.

Belki şöyle bir örnek versem daha açıklayıcı olabilir. Çin'de düşünce ve ifade özgürlüğü son derece kısıtlanmış durumda. Devletin politik duruşuna karşı herhangi bir fikir üreten kişi hemen ya hapsediliyor, yad a bir şekilde susturuluyor. Çin'de olan bu durum kesinlikle yasal olay. O ülkenin yasalarına göre ifade özgürlüğü neredeyse yok. Ya da İran'da eşcinseller idam ediliyor. Bu da yasadışı bir durum değil İran'ın kanunlarına göre. Şimdi biz bu durumda İran'da eşcinsellerin yaşamaya hakkı yok mu diyeceğiz? Elbette yaşamaya hakları var. Çin'de insanların fikirlerini özgürce ifade etme hakları var. Bu haklara "insan" oldukları için sahipler. Devlet tarafından bu hakları kısıtlanmış olsa da bu kişilerin o hakka sahip olmadıklarını göstermez. Bugün X derneği Çin'i ya da İran'ı uygulamaları için eleştirebiliyorsa, bunun temelinde insanların o haklara sahip olduğu ama devletin bu hakların yaşanmasına engel olduğu argümanı yatar.

duyguözbağcı dedi ki...

Selam Array, ben zaten yazıyı yazarken de yorum yaparken de eşitlik ve hak kavramını Bm ile sınırlandırmış değilim ki bu çok saçma. Bu sadece Feyyo'ya verdiğim bir cevaptı. Zaten onun anlatmaya çalıştığı şey de çok farklı. Pek eşitlik konusundan bahsetmedi.

Ve genel anlamda bakıyorum dünyaya, binlerce bebek doğuyor her gün ve o kadar farklı şartlar altında doğuyorlar ki, eşit olmalarına imkan yok... Sen yine hep olmalı, yaşamalı gibi ideal cümleler kuruyorsun. Öyle olsa herşeyin daha güzel olacağının ben de farkındayım. Ama NE YAZIK Kİ, ÖYLE DEĞİL.

Ve sorduğun soru tipi senin istediğin cevabı duymak için güzelce tasarladığın bir soru, aynen benim bi önceki yorumda sana sorup cevabını alamadığım "nasıl bir mücadele yapmaktan bahsediyorsun?" sorusu gibi. Adalet dediğin şey de zaten eşitlik kavramıyla kardeştir. Hakedene hakkını vermek ve suçluya cezasını vermek. Adalet budur. Ama ben dünyada ne adalet görüyorum ne eşitlik.
Binadaki alt komşumuzun çocuğu aşı olamadığı için ölürken, üst kattaki komşumuzun çocuğu maşallah domuz gibi. Ve ben de ara kattaki biri olarak ne öldüm açlıktan ne de fazla yemekten mide fesatı geçiriyorum. Herkes içine doğduğu şartlara göre yaşıyor. Kimse de buna müdahale edemez. (yani bir çocuğa yardım edebilirsin ama dünyayı "iyi" bir yer yapmak imkansız)

Bu dünyadaki en az romantik insan belki benimdir. Aç bir çocuk görünce üzülüyorum ama kendimi de kandırmıyorum. Bu aç çocuklar hep olacak, birileri sırtlarından suçsuz yere vurulacak, birileri de birilerini öldürecek.

Ve Array, gerçekten senin ne dediğinin bir önemi yok. Bak, kendin söyledin İran'da eşcinseller idam ediliyor diye. İnsanlar öldürülüyor. Aptalca, sapkınca bir düşünceyle. Elbette hiçbirşey olduğu gibi kalmıyor, kanunlar değişiyor, kimi zaman iyiye kimi zaman kötüye gidiyor. Birileri ölmüyor, bu sefer başkaları ölmek zorunda kalıyor. VE, kusura bakma burda senin ne dediğinin hiç bir önemi yok. O insanlar orada ölüyor.

Sen kendini rahatlatmaya çalışıyorsun. Yaptığının "safımız belli olsun"culuktan farkı yok.

Asıl zor olan, dünyadaki eşitsizliğin ve adaletsizliğin bilincinde olarak yaşamaya devam edebilmek.
Ama eğer mücadele konusunda beni ikna edersen mutlu olucam. Ben de bir insanım ve inanacak, yolunda belki de canımı verebileceğim görüşler arıyorum. Lakin, ne inançsal, ne de dünyevi bir şey bulamadım kendime göre. :)

Adsız dedi ki...

@duygu: eyvallah.

Bu dünyada dedin yok işte ne yaparsan yap orada onlar ölecek, diyorsun onunla alakalı bir alıntı yapayım sana okuduğum bir yerden bir ayet'le pasaj. Kelimeler çok zor değil tahminimce :)

“Rabbin, kullara zulmedici değildir.” Fussilet Sûresi

Evet, görüyoruz ki, alelekser, gaddar, fâcir zâlimler lezzetler, nimetler içinde pek rahat yaşıyorlar. Yine görüyoruz ki, mâsum, mütedeyyin, fakir mazlumlar zahmetler, zilletler, tahkirler, tahakkümler altında can veriyorlar. Sonra ölüm gelir, ikisini de götürür. Bu vaziyetten bir zulüm kokusu gelir. Halbuki kâinatın şehadetiyle, adalet ve hikmet-i İlâhiye zulümden pâk ve münezzehtirler. Öyleyse, adalet-i İlâhiyenin tam mânâsıyla tecellî etmesi için haşre ve mahkeme-i kübraya lüzum vardır ki, biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün.

Adsız dedi ki...

neydik ne olduk
bu ne be

duyguözbağcı dedi ki...

öyle çok şey var ki,
uyumsuzluk bile bir uyum oldu artık.

noldu Adsız